Konferanslar

İnsanın Ruhsal Gelişimi ve Ebeveyn İlişkileri Konferansı Yapıldı

Kalemder’in organize ettiği “İnsanın Ruhsal Gelişimi ve Ebeveyn İlişkileri” Konferansı gerçekleştirildi.

Kalemder dernek binasında gerçekleştirilen program, Mücahit Yılmaz kardeşimizin okuduğu Kur’an’ı Kerim ve Furkan Aras kardeşimizin de okunan ayetlerin meallerini dinleyiciler ile paylaşması ile başladı. Daha sonra Ahmed Kalkan hocanın misafirlere hoş geldin demesi ve sunumunu yapması üzere Psikoloji Bilimi Uzmanı Erkan Özen’i mikrofona davet etmesi ile  Erkan Özen’in sunumuna geçildi.

 Erkan Özen, hazırladığı slayt eşliğinde sunumuna insanın psikolojik gelişim evreleri başlığı ile giriş yaptı;

“Tıp bilimi insanın bedensel yapısını incelemiş, oluşumunu, gelişimini rahatsızlıklarını ve bunların tedavilerini araştırmıştır. Ancak insanı bedensel yapısı yanında bir de psikolojik yapısı vardır. Bu yapı, ruhsal yapı olarak isimlendirilse de bunun dini anlamdaki ruh ile ilgisi yoktur. Psikolojik yapı tıpkı insanın ana karnındaki bedensel gelişimi gibi çeşitli evreler halinde gelişir. İşte Psikoloji bilimi, insan düşünce duygu ve davranışlarını inceleyen, oluşum mekanizmalarını aydınlatmaya çalışan deney, gözlem ve araştırmalara dayalı bilimsel metodları kullanan bir bilim dalıdır” 

“Psikoloji bilimi içinde çeşitli ekoller doğmuş ve bunlar insanı kendi bakış açılarından tarif etmeye çalışmışlardır. Aşağıdaki bilgiler genel hatlarıyla; “Psikososyal Gelişim Evreleri”, “Dürtü Çatışma Kuramı”, “Nesne İlişkileri Kuramı”, “Masterson Kendilik Kuramı” çerçevesinde derlenmiştir” 

1. Evre: “Güven”e karşı “Güvensizlik”

“0-1,5 yaş dönemini içerir. Dürtü-çatışma kuramındaki “Oral dönem”e denk gelir. Tüm ihtiyaçları için kendisine bakım veren kişiye bağımlıdır. Kendisinin ayrı bir varlık olduğunun bilincinde değildir. 6 aydan sonra annesinin kendisinden ayrı bir varlık olduğunu kavramaya başlar ve kendi yapısını keşfe yönelir. Dünya ile ilişkisi ağız yoluyla sağlanmaktadır. Gerek kendi bedenini gerekse dış dünyayı tanımak için her şeyi ağzına götürerek test eder. Bu dönemde bebekleri ellerini ayaklarını ve genel olarak tüm nesneleri ağızlarına götürdüklerini görürüz” 

“Eğer bebeğin ana- babası ya da onların yerine bakımını üstlenen kişiler, bebeğin beslenmesi, sevilmesi, rahatı ve güvenliğinin sağlanmasında tutarlı bir biçimde gereken titizliği gösterirlerse, bebek de diğer insanların ve kendi dışındaki dünyanın güvenilir olduğunu özümseyecektir. Aksi halde bebek, daha yaşamın ilk yılı içinde çevresindeki insanlara güvenmemeyi öğrenecek, muhtemelen bu dönemde öğrenmiş olduğu güvensizlik duygularını giderek tüm insanlara genelleyecektir.  Bu dönemde bebek tümden alıcı bir yapıdadır. Bu alıcı yapıya karşı annenin verici oluşu karşılıklı düzen ve denge sağlamaktadır.

Bebeğin beslenmesinde, ihtiyacı olan ilgi, sevgi ve şefkati alabilmesinde gereken titizliğin gösterilmesi durumunda; bebeğin metabolizması daha dengeli çalışacak, her istediğinde yanında kendisini koruyan ve ilgilenen bir yetişkinin varlığı bebeğin gelecekle ilgili korku ve kaygılarını hafifletecek böylece bebek de kendini rahat ve güven içinde hissedecektir”.

2. Evre: “Özerklik”e karşı “Utanç”

“1,5-3 yaş dönemini içerir. Dürtü çatışma kuramında “anal” döneme denk gelir. Malum “anal” kelimesi “anüs”ten gelmektedir ve “makat/dışkı yolu” anlamındadır. Çocuğun fiziksel gelişimi makattaki kasların kontrolünü sağlayacak düzeye erişir. Çocuk kakasını ve çişini tutabilecek irade yapısına eriştiğini fark eder. Artık istediği anda kakasını ve çişini yapabilmekte istediğinde de bunu geciktirebilmektedir. Ayrıca zihinsel ve bedensel gelişiminin ilerlemesi kas yapılarının yavaş yavaş olgunlaşmaya başlaması ile çocuk bir şeyleri tercih edebilme ve tercih ettiği şeyleri ele geçirme, yapabilme becerisi kazanır. Bu güç ona büyük bir haz ve başarma keyfi verir. Yürüme yeteneği gelişir ve çevresini keşif için büyük bir istek duyar. Artık annesinin dibinde durmaktan ziyade dünyayı tanıma isteği daha baskındır.

Annenin bu dönemde çok sabırlı ve olgun davranması gerekir. Çocuğun bu tutarsız ve zaman zaman şiddet içeren davranışlarına sakin, şefkatli ve kararlı bir tavırla yaklaşmalıdır. Yine bu dönemde annenin çocuğa aşırı müdahaleci tavrı, çocuğu anneyle inatlaşmaya iter. Çocuk annenin isteklerinin aksini yapar” 

3. Evre: “Girişimcilik”e karşı “Suçluluk”

“3,5-6 yaş dönemini içerir. Bu dönemde çocuk artık büyüklerin arasındadır ve bahçe, sokak, anaokulu gibi yeni yaşam alanlarına açılır. Kendi başına öğrenmeye başlar; bir şeylerin ardından gider ve merakla inceler. Kendi başına girişimlerde bulunur. Çocuğun bu konuda gelişebilmesi; girişimlerinin ne kadar desteklendiğine ve merakının giderilmesinde ona ne oranda yardımcı olunabildiğine bağlıdır. Çocuğun kendini keşfedebilmesi için, gerekli yaşantıları kazanmasına olanak sağlamak gerekir. Gerek ana- babalar, gerekse okul öncesi eğitim kurumlarındaki öğretmenler çocuğun koşmasına, oynamasına, kaymasına, atmasına izin vermelidir ki çocukta girişkenlik duygusu gelişebilsin. 

Örneğin; bir küçük hanım, annesine yardım için sofraya tabak getirmek için mutfağa gidebilir, ancak tabağı almaya çalışırken düşürüp kırabilir. Bu olaya şahit olan babasının, şiddetli bir tepki göstermeden cam kırıklarını toplayıp ve başka bir tabağı annesine götürmesi için çocuğu motive etmesi daha doğru olacaktır. Ancak çocuk “ben yine düşürür kırarım götürmek istemiyorum, sen götür” diyebilir. Bu durumda babası yine; kırılan tabağın önemli olmadığını hatta kendisinin de bazen istemeden de olsa bir şeyler kırdığını ancak cam kırıklarının kendisine zarar vereceğinden endişe ettiklerini belirterek çocuğun yeni bir tabağı annesine götürmesi yönünde yüreklendirmelidir. Yine bu dönemde çocuk aile içerisindeki cinsiyete bağlı rolleri de fark etmeye başlayacak ve kendi cinsinden ebeveyni ile özdeşim kurmaya çalışarak ileriki yaşamında kullanacağı rol modellerini prova edecektir.

Özellikle unutulamaması gereken önemli bir nokta da, çocuklarda soyut ve mecaz kavramlarının 5-6 yaşlarından sonra anlaşılabileceğidir. Çocuk kendisine söylenen sözü en basit ve zahiri anlamında anlar, ötesini kavrayamaz” 

4. Evre: “Başarılı (çalışkan) Olma”ya karşı “Aşağılık (yetersizlik) Duygusu”  

“6-11 yaş dönemini içerir. Bilindiği gibi bu dönem çocuğun evinin sınırlarından dışarıya açıldığı okul dönemidir. Bu dönemde çocuk, bedensel ve zihinsel gelişim açısında oldukça ilerlemiştir. Kaslarının kontrolünü daha iyi gerçekleştirebilecek yapıya ulaşmıştır. Yaşantılarından bazı sonuçlar çıkarabilecek biçimde düşünmeye başlar, yetişkinlerin kullandığı alet, araç vb. şeyleri kullanma denemelerine girişir. Arkadaş gruplarıyla vakit geçirmekten hoşlanır, sosyalleşme yönünde adımlar atar. Sürekli etkinlik ve üretkenlik durumundadır. Bu dönemde çocuğun beceri kazanmasına ya da aşağılık duygularına kapılmasının tek nedeni ana-baba olmayabilir. Okul yaşantısının da çocuğu bu yönde etkilediği görüşündedir.

Çocuğun başarılı olma isteğinin karşılanmasında, onların yapamayacakları becerilerden ziyade yapabilecekleri beceriler üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Taşıyamayacağı yükler ve sorumluluklar kendisine yüklenmemeli, yeteneğinin üzerinde bir başarı göstermesi beklenmemelidir. Çocuğa aşırı yük yükleyerek sonuçta başarısız olarak değerlendirmek yerine, kendi gücüne uygun düşen sorumluluklar yükleyerek başarılı olmasına imkan vermek daha doğru davranış olacaktır. Böylece ana-baba ve öğretmenlerince başarıları desteklenerek başarma güdüsünü doyurabilen bir çocuk; “Ben başarılıyım”, “yapabiliyorum” dedikçe kendine güveni daha da artacak, bu durumun doğal bir sonucu olarak daha fazla çalışacak, daha fazla başaracak, sonuçta çalışmaktan ve başarmaktan zevk alan bir kişilik özelliği geliştirebilecektir. Bu dönemde çocuğu evde kardeşleriyle yada komşu, eş-dost çocuklarıyla; okulda da diğer arkadaşlarıyla kıyaslamak, onların başarılı kendisin, başarısız olduğunu vurgulamak, çocukta olumsuz benlik gelişimine neden olur. Çocukta yetersizlik ve aşağılık  duygularının oluşmasının yanı sıra gerek bu yönde kıyas yapanlara, gerekse kıyaslandığı kişilere karşı düşmanlık ve kıskançlık hislerinin gelişmesine de kaynaklık edebilir” 

“Çocukların gelişiminde sürekli olarak ebeveynin olumlu davranış göstermesi gereğinin vurgulanması, çocukların olumsuz tutum ve davranışlarının da hoş görülmesinin desteklenmesi şeklinde bir yanlış anlaşılmaya yol açmamalıdır. Elbette ki çocuğun gerek başarılarının motivasyonunda, gerekse olumsuz tutum ve davranışlarını değiştirilmesi hususunda ödül ve ceza teknikleri kullanılabilir” 

“Sonuç olarak, önceki gelişim dönemlerinde olduğu gibi bu dönemde de ebeveynlerin dengeli, yeterli ve anlayışlı tutum göstermeleri önemlidir. Çocuğun cesaretini kırılması kadar, aşırı yüceltilmesi de olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Ebeveynin, dengeli ve orta yolu tutacak bir tutum içerisinde, çocuklarının gelişim süreçlerini sağlıklı bir şekilde geçirmesini sağlamaları gereklidir” 

 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir




Enter Captcha Here :

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Başa dön tuşu