Konferanslar

Sorumluluklarımız ve Biz

Bu hafta Pazar Dersimizde, Rıdvan Dinçer Hocamızın sunumuyla “Sorumluluklarımız ve Biz” konusunu işledik.

Sözlerine Allah hamd ederek başlayan Rıdvan Dinçer, sunumunu şu şekilde sürdürdü;

Rabbimiz her insanın bir iradesi ve seçme yeteneği bulunduğunu ve bu iradesini kullanmak suretiyle yapacağı işlerin tamamından sorumlu olduğunu bildirmiştir “Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür” (Zilzâl, 7-8); ayetinde bu vurgu öne çıkmaktadır diyen Dinçer, sözlerine şu şekilde devam etti.

Usul olarak; insanın hayatta kalacak kadar bir yemeğe muhtaciyetini gidermesi , ve de  avret yerlerini örtecek bir örtü edinme dışındaki tüm edinimlerin  ve kazanımların  ,insanın sorumluluğu dairesinde olduğu bilinmelidir.

Bu bağlamda Rabbimiz ‘’Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez” ayetince, takat üstü olan yükümlülüğün , yani güç yetirilemeyen bir sorumluluktan nefisleri sorumlu tutmayacağını bize bildirmiştir  dedi.

 Bu nedenle sorumluluğumuzu yerine getirmek için; içimizdeki potansiyeli fark etmeli ve ortaya çıkarmalıyız.  Bunu kendi gerçeğimizi abartmadan ve de küçümsemeden yapmalıyız..

Elbette bunun için,  yaratılış amacımızın farkındalığını bize hatırlatacak ve sürekliliğini sağlayacak unsurları kullanarak bir eylem içerisinde olmalıyız.Ta ki son nefesimizi iman üzere verene kadar.

Bizler insanız, bir yandan çabuk ünsiyet / yakınlık kurarız, öbür taraftan da, unutkan bir varlığız. Unutkanlığımızdan şeytan ve dostları sürekli yararlanırlar. Kulluğu ilahi rıza doğrultusunda yaşamak isteyen nefisler, yani bizler kulluk için sürekliliği olan bir bilinci hedeflemeliyiz.

Bilgiye aç olan bizler, bilgiyi bilince dönüştürerek hayırlı düşünceleri,sözleri ve davranışları ortaya koymalıyız.

Davranış ve sözlerimize kaynaklık edecek olan, emanetin ne olduğu ve emanet bilinci ile yol almanın önemine değinmemiz gerekiyor dedi.

Emanet konusuna da vurgu yapan Dinçer, sözlerine şu şekilde devam etti;

Korkusuz ve güvenli olmak diye özet bir tanım yapabiliriz. . Emanetin zıt anlamlısı, hıyanettir. (emanet x hıyanet).

Emanet kelimesi Kur’an-ı Kerim’de altı yerde geçer. Bu kelimelerin kullanımı göz önüne alınarak başlıca iki anlam üzerinde durulabilir diyerek sunumuna şu şekilde devam etti.

 1. Emanet:

 Emanet, bir şeyi veya değeri gönül huzuru içinde ve güvenle, başka birine teslim etmek veya aynı şartlarla tes­lim almak anlamındadır. Allah’ın insanlara verdiği bütün maddi ve manevi nimetler ile insanların geri almak üzere verdikleri şeyler de birer emanettir.

Bu anlamından daha çok, ikinci anlam konumuza daha uygun olduğundan detaylandırmayı yapmadan geçip ikinci anlamda ele almaya çalışalım; 

 2. Görev Ve Sorumluluk:

 Emanetin ikinci anlamı, birinci anlamının uzantısı ni­teliğindedir. Görev bilinci, sorumluluk, iradesini kullan­ma yeteneği gibi anlamlara gelir: “Ey inananlar! Allah’a ve Peygamber’e karşı hainlik et­meyin, size güvenilen şeylere (=emanetlerinize) bile bile hıyanet etmiş olursunuz.,, Buradaki emanet kelimesine, görevler (feraid) anlamı da verilir. Öncesindeki ve sonra­sındaki ayetlerle bir konu bütünlüğü çerçevesinde ele alı­nırsa, bu anlamın daha elverişli olduğu görülür.

Ahzab,72 ayetinde geçen emanet kelimesi de, bazı müfessirlerce aynı anlam verilerek incelenir. Bu âyet şöyledir:

“Doğrusu biz, emaneti (=sorumluluğu) göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten kaçınmışlar ve ondan korkup titremişlerdir. Pek zalim ve çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir.”Ahzab .72

Ragıb el-Isfahânî bu âyetteki emanet kelimesine şu an­lamların verildiğini belirtir:

1) Kelime-i tevhid,

2) Adalet,

3) Akıl ve irade (sorumluluk).

Isfahanı; pek isabetli olarak bu son anlamın, diğerleri­ni de içermesi, akıl sayesinde kelime-i tevhidin bilinmesi ve adaletin uygulanması dolayısıyla, daha doğru olduğu görüşündedir dedi.

Sözlerini şu şekilde sürdürdü; Bize verilen tüm nimetlerin bir Emanet olduğunu bilmekteyiz, çünkü verilen tüm nimetlerden sorguya çekileceğimizi Tekasür süresinin son ayeti bize hatırlatmaktadır… ’’o gün verilen tüm nimetlerden sorguya çekileceksiniz,,

Bu nimetlere karşı nasıl bir yol izleyeceğimiz, kılavuz olan  vahyin asıl emanet olduğu ve bu emanet üzerinde, kafa ve bedenlerimizi tüm varlığımız ile yormak  gerektiğini unutmamalıyız diyerek sözlerine şu şekilde devam ett;

 ‘’Şayet biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte Biz, belki düşünürler diye, insanlara böyle örnekler veririz.,, Haşr 59/21

Kur’an’dan istifade etmedeki hassasiyetimiz, herhalde bir sarrafın terazisinden daha hassas olmayı gerektirir. En küçük birim ağırlığını kaybetmekten korkacak bir hassasiyet.

Sözlerimize başlarken abartmadan ve küçümsemeden ifadesini kullanmıştık, bu benzetme ile abarttığımızı düşünmüyorum,çünkü rabbimiz o gün kitap açıldığında küçük büyük her şeyi sayar diyor,yani tüm detaylara kadar!

Onlar ayetlerimiz okunduğu vakit ona karşı körler ve sağırlar olarak kapanıp kalmazlar,ayetlerimiz okunduğu vakit secdeye akarlar,ve gözlerinden yaşlar döküldüğünü görürsün,sevinç gözyaşları bunlar ,yol bulmanın ferahlama sevincinin göz yaşları.

Bu bağlamda sorumluluklarımızı anlamada ve yerine getire bilmede,

 farklı kavramlar  ve isimlendirmeler ; kur’anda bize bildirmektedir ;

bunlardan bazıları , İmam; Halife ve Ûlulemrdir.

bunların dışında , Mü’min, Müslim, Muhsin, Muttaki, Muhlis, Ensar, Ebrar, Rabbaniyyun,…gibi özellik ve isimlerle tanımlanırız. Genelde isimlendirmeler karşıtları olan isim ve kavramlar ile düşünüldüğünde vukufiyetimiz daha geniş çerçeveye ulaşır. Bu isim ve kavramları kısmen ele almaya çalışalım.

İmamlar olarak;

Öncüler yani önderleri, sadece iyilik önderleri olarak görmemek gerekir. Çünkü kötülükleri ve kötülük önderlerine karşı ilahi egemenlik tesisi doğrultusunda ve de toplumun ıslahı için çaba gösterme sorumluluğumuzu içeren bir anlam taşıdığını bilmeliyiz. İmamlar olma arzu ve çabası çok anlamlı ve o kadarda değerlidir.

Ve onlar: “Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,” diyenlerdir.Furkan-74, Secde- 23-24, Hud-11/17, Ahkaf-12, Misyonu olan bir insan! amaçsız ,başı boş veya sorumsuz olan bir varlık değildir dedi.

İçinde bulunduğu alanlarda vahiy ve resullerin örnekliğinde yol alarak, toplumsal ıslah ile yetinmeyen,  sorumluluk bilinci taşıyanlara da öncülük etmeye liyakat isteği ve çabası içerisinde olmak, – burada diyanet memurlarını kast etmediğimizi  hatırlatmak isterim- imam / öncü olmanın kitabi bir hayat yaşama gayretinde olanların ancak başarabilecekleri bir durumdur dedi.  

İnsanın halife kılınması ,yeryüzüne hakimiyet ve yönetme sorumluluğu olarak  ön plana çıktığını görüyoruz..

Ûlulemr olarak;  emir sahipleri anlamında( zemini olan her ortam için ;iktidar ve yönetim anlamındadır.)

“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” Nisa 59

“Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı.”  Nisa 83

Ülü’l-emr’in kim olduğu konusunda gelenekçi açıklama, başlıca şu hususları vurgular:

1) Ülü’l-emr, Hz. Peygamber (s.a.) dönemindeki emirler­dir,

2) Ehl-i beyt imamlarıdır,

3) İyiliği emredenlerdir,

4) İbn Abbas’a göre, fukaha ve Allah’a itaat eden din ehlidir.

Râgıb el-Isfahâni, bütün bu yorumlarda haklılık payı bulunduğunu belirtir:

 Halife olmak, ulul emr olmak, imam olmak, ve diğer isim ve vasıfları taşımak için emanet,i bilmek emaneti yüklenmek gerekmekte! Nedir bu emanet diyerek emaneti tekrardan hatırlayalım.

Kur’an sadece kendine, Müslüman! Ferd istemez..

Bunun bireysel sorumluluk mükellefiyeti kadar, birliktelik, ümmetin parçası olacak bir cem olma birimiz yanıldığında onu düzeltecek, bu düzeltme girişimlerinden gocunmayıp sevinç duyacak bir sorumluluk yükler.

Beraberinde Kur’an, Ahiret yurdunda karşılaşacağımız âkibet ile ilgili hatırlatmaları dikkate almamız gerektiğini ifade etmektedir. Çünkü kendisinde zerre miktarı şüphe yoktur. Şüphe taşımadığımız bir inanışın bizi pasif tutmasını düşünmek akıl işi değildir. Aksine daha diri ve hassas olmaya sevk eder dedi.

Ey iman edenler, Allah’tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah’tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdârdır. (Haşr 18 ) Ayette görüldüğü gibi  dünya sorumluluğu ile ahiretteki karşılığını birbirinden ayırt etmek mümkün değildir. ..

Son olarak Müslümanların sorumluluklarına da vurgu yapan Dinçer, şunları söyleyerek sunumunu tamamladı;

Sorumluluğu yerine getirebilecek bir donanıma sahip olduğumuzu unutmamalıyız,

Görebilen gözler, işitebilen  kulaklar, inzar edebilecek ede bilecek  dil ve dudaklar. Fıkh edebilecek, yararlı işler yapabilecek, organlar.. İnkılapları gerçekleştirebilecek bir kalp..

Değişim ve dönüşümü gerçekleştirecek araçları çok uzaklarda aramayalım. Yeter ki amacımız kul olmak olsun.

 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir




Enter Captcha Here :

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Başa dön tuşu