Makale: “AN” KADAR KISA DÜNYA HAYATI
Özetle iki çeşit hayat vardır; dünya ve ahiret hayatı.
Dünyaya imtihana tabi tutulmak ve misafir olarak gönderilen insan, yaşadığı dünya hayatına göre ahiretteki hayatı da şekillendirecek. Dünya bir misafirhane, ahiret ise insanın ebedi kalacağı yurdudur.
Fıtrat olarak insan esasen cennetliktir fakat; fıtratını bozanlar, fıtratına aykırı bir hayat yaşadıkları için cehenneme gidecekler. Böyle bir akıbetle karşılaşan insanın kimseye kızmaya hakkı yoktur, kendi tercihleriyle o ateş yurdunu hak etmiştir.
Her çocuk dünyaya gelirken fıtraten temiz doğar ve akıl başa gelinceye kadar da bu temizliğini korur. Vahiyle tanışarak, vahyi hayatına aktarıp yaşantı haline getirdiği müddetçe cennet onun son durağı olur.
Dünya hayatında kısa ve anlık lezzet aldığımız haz ve zevkler uzun olsaydı insan bu geçici dünyadan hiç gitmek istemezdi. Karıncanın bala koştuğu gibidir dünya. Bir kere saplandın mı bir daha çıkamazsın. İnsanda öyle değil mi? Çok nimet görünce, ziynet eşyası, para görünce ellerini ovuşturur, sevinir ve adeta balıklama atlar. Ve alacak olan olur, balıklama atladığı o haz ve zevklerin belirleyici olduğu yaşantıdan kendisini kurtarabilmesi bir daha mümkün olmaz. Dünya hayatıdır bu.
Yiyecekler, mutlu olduğu dostları ve akrabaları, tatil, iyi yaşam, karı ve koca hayatı, ailesi, sevdiği hobileri ve işleri, malları ve mülkleri kısaca mutlu olduğu her şey ancak; cennetin demosudur. Orjinalleri cennette. “Hiç merak etmiyor musun”?
Cennet hayatında mutsuzluk yok. Sonsuz ve ebedi nimetler var. Hastalık, ölüm, geçim sıkıntısı, ev derdi, iş derdi, uyku, tuvalet, hazımsızlık kısaca hiçbir olumsuzluk yok.
Kişi cenneti görseydi, herhalde dünya imtihanına çok daha dikkat ederdi. Cehennemi görseydi; şer olan şeyleri işlemez, haramdan aslandan kaçan yaban eşeği gibi kaçardı; başını secdeden kaldırmaz ve Allah’ın emirlerini yerine getirmede gevşeklik göstermezdi.
Ne yazık ki insan, bütün bunlara rağmen imtihan dünyasında olduğunu unutur ve hiç ölmeyecekmiş gibi dünyayla izdivaç/evlilik yapar. Dünyayla evlenmek isteyen her kişiden dünya mehir olarak ahiretini ister.
Bu kimse pişman olarak ahirete göçer. Anlık zevkler başını döndürür. Cehennemde ise dünyada sözde kazandığı anlık zevkler karşılığında ebedi olarak zevksiz ve acı veren bir hayatla karşı kaşıya kalır.
Çünkü ahiret ve sonsuz hayat ona çok uzak geliyordu. Allah affeder deyip şeytanın sağdan gelişini görmeyerek veya görmek istemeyerek aldatıcı dünyanın seraplarına dalıp oyalandıkça da oyalanıyordu.
Allah, “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar; “Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık; işte, saymakla görevli olanlara sor” derler. Allah buyurur: “Pek kısa bir süre kaldınız; keşke bunu (dünyada iken) bilmiş olsaydınız!” (Mü’minun süresi 112-114)
Evet Rabbimiz uyarıyor bizleri, hem de ne uyarı; “keşke bilselerdi.”
Kıyamet gününde bu keşkeler insanın başını bayağı ağrıtacak.
Günümüzde sanal âlem var, seraba ne kadar da benziyor. Görüyor, izliyor, düşünüyor ama elde edemiyorsun. Hayal, rüya, serap, sanal bu âlemler, insan için gerçek değil, ama maalesef bu dünyaya da saplanıp kalır insan.
Anlık şehvet, hırs, tamah, aç gözlülük insanın başını döndürür. O baş bir türlü yerine gelmez, elde edemediği bu seraba benzeyen hayat, onun belki de felaketi olur. Gerçek olan cehennem azabını tadınca ancak gerçeği anlar.
Gerçeklerden neden kaçar ki insanoğlu? Bazen anlamak zor gelir insana. Ölüm gibi bir gerçeği bilir ve sürekli olarak öteler. Haramları bilir ama bir türlü kendini haramlardan alıkoyamaz. Sigaranın zararlarını bilir ama içmeye de devam eder. Şeytanın varlığından haberdardır fakat bir türlü tedbir almaz. Kısacası birçok şey söylenir ama; insan inatla cehenneme gidecek gibi yaşar.
İmtihan dünyasında olduğunu, bir gün bu hayatın sona ereceğini, yaptıklarıyla veya yapmadıklarıyla hesaba çekileceği, vurdum duymaz yaşantısının başına iş açacağı bilir de bir türlü tedbir almaz. Yine, gerçekleri KUR’AN’ın hakikatinden öğrenmediği, şahıslardan öğrenip doğru mu yanlış mı olduğunu araştırma gereğini duymayıp, bunun neticesinde bir gün cehennem hak olduğundan haberdar olacak ve o gün çook pişman olacaktır.
Bazı anlar vardır; insan ya sakat kalır, ya kurtulur, ya da ölür. An vardır; çok acıkmışsın ve en sevdiğin yiyecek karşında birisi tarafından yenilirken büyük haz alırsın, doyunca çok sevdiğin yiyecek olsa yüzüne bakmazsın. An vardır; borsadan çok para kazanırsın. An vardır; borsadan çok para kaybedersin. An vardır; sevdiğine kızar kaybedersin. An vardır; birine kızar öldürürsün. An vardır; yaptıklarına pişman olursun. An vardır; kendine hakim olamayıp küfredersin, azaba duçar olursun. An vardır; ölüm seni yakalar firavun gibi secde edip tevbe edersin; ama nafile bir çabadır.
Demode nedir bilir misiniz dostlar? Modası geçmiş ürünler. Peki insanın da modası geçer mi? Geçer dostlar! İnsanın da modası geçer. Peki vücudunu güzelleştirmek için yatırım yapanlara ne demeli? İşte bunlar dünyalık ve ölü yatırımdır insan için. İnsana dünyada kazandırır belki ama sonsuz yurtta kazandırır mi? Âllahû âlem.
Sorgulayan, akleden, düşünen, Allah’ın kitabı KUR’AN ile amel eden kişi hep kazanmıştır. Dünyadaki kazandıklarını çarçur etmeyip Allah yolunda kullanan, doğru yatırım yapmıştır. Hiç kaybedeni olmamıştır bu şekilde hareket edenin. Çünkü en sağlam yatırımdır bu kimselerin yaptığı yatırımlar.
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara, 261)
“İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.” (Tevbe, 20)
Vücudu güzelleştirmek için yatırım yapma; vücut çürüyecek, çürümeyecek, modası geçmeyecek ve cennete gidecek ruhuna yatırım yap, kaybetmezsin.
Kafirler, Müslümanlara gerici diyorlar ya, bir türlü anlam veremiyorum. Onlar ahiretin olmadığına inanırlar, yaşarız ve ölürüz derler.
Fıtratlarına aykırı yaşarlar, haram yollardan beslenirler, vücutları hasta, beyinleri sürekli sarhoştur, hakikatlere vücudun tüm azaları kapalıdır yani kendilerine zülmeder ve ancak cehenneme yakıt olurlar. İlerici değil; aksine gerici, demode ve anlık hazlardan hoşlanırlar. Hepsi gelip geçici heveslerde boğulup gitmişlerdir.
Müslümanlar ise ilericidirler, yatırımlarını; varisleri olacak cennet için yaparlar.
Vücutlarını helâl ile besler, karşılığında sonsuz cennet kendilerine ödül olarak verilir. Sıfır kilometre, ölmeyen, hasta olmayan, tuvalet ihtiyacı olmayan, sonsuz nimetlerin ve sonsuz hazların, vs. sahibi olurlar.
Sizce kim kârda, kim zararda, kim ilerici, kim gerici, kim kazanacak, kim kaybedecek yorumunu siz değerli dostlara bırakıyorum.
Haz ve anlık zevkler, helâl yoldan olunca güzeldir; haddi aşmadığı müddetçe kişi hoşnut olur. İyi ki Rabbim şehveti yaratmış. Yiyeceklerden, sevgi ve şefkatten, eşler arası ilişkilerden, tatlardan, güzel kokulardan, güzel seslerden vs. nasıl da zevk alırız. Haddini aşma, dünyadaki zevkler demo, aslı cennette! İmtihan dünyasında kazanmaya çalış, sonsuz zevkler seni bekliyor olacak unutma!
Sürekli zevk ve hazların peşinden gitme, yoksa esir olursun kurtulmak zor olur. Kişinin günah işlemesi normal, günaha alışmak ve günahı sıradanlaştırmak ise anormalliktir. Hiç değer mi? Gelip geçici şu dünya hayatına saplanıp kalmak? Anlık haram ve zevkler karşılığında ebedi ve devamlı azabı satın almak?
Dünyadaki çekilen acılar ve sıkıntılar cehennemin demosudur. Yine insan için helâl olan güzellikler ve hoş olan her şeylerde cennetin demosudur. Tercihini iyi yap, bazı tercihlerin telafisi yoktur!
Tercihlerin senin için ya pişmanlık olacak, ya da sevinç!