Venhar Kur’an Evinde Müslümanın 24 Saati Konuşuldu!
Venhar Kur’anevi’nin haftalık konferansları 5 Kasım 2016 Cumartesi günü başladı. Venhar Kur’anevi’nin yeni dönemin ilk misafiri Ahmet Kalkan Hoca oldu. Ahmet Kalkan sohbetinde, müslümanın 24 saatinin nasıl olması ve nasıl olmaması gerektiğine dair tespit, öneri ve tavsiyelerini anlattı.
Kalkan Hoca sohbetine, bu gibi programların, belirtilen saatte başlaması gerektiğini vurgulayarak başladı; vaktinde gelmeyenlerin beklenmesinin, hem bu işlere gerekli titizliği göstermeyenleri bu alışkanlıklarına adeta teşvik ettiğini, vaktinde gelenlerin de bir anlamda cezalandırıldığını belirtti. Venhar’ın sohbeti, ses düzenindeki istenmeyen arızanın verdiği oyalamanın dışında, zamanında başladı.
Ahmet Kalkan Hoca, Müslümanlar nazarında günün, akşam namazından sonra başladığını hatırlatarak, günümüzde artık bu gibi telakkilerin değişmesindeki sahteliğe dikkat çekti. Konuşma dilimizdeki bazı üstünkörü ifadelerdeki mantık hatalarına değindi. Mesela ‘vaktim’, ‘vaktiniz’ gibi sözlerdeki çarpıklığa değinerek, vaktin aslında bize değil, ‘Sahibine’ ait olduğuna değindi. Buradan çıkan anlam da doğal olarak şu oluyordu: Vakit, onu Yaratan’a aitti ve bir müslümanın, Allah’a ait bir emaneti keyfine göre çarçur etme gibi bir selahiyeti olamazdı. En’am suresinin 162. ayetinden hareketle, “benim vaktim de alemlerin Rabbi Allah’a aittir” diyebilmeliyiz.
Kalkan Hoca sohbetinde şu hususlara değindi:
Modern çağın insanı, özellikle büyük şehirde yaşıyorsa; ha bire koşturuyor; her şeyi hızlı yaşıyor.
Teknolojik araçlar, hayatı kolaylaştırma ve insana daha çok boş vakit bırakma vaadiyle hayatımıza girdi. Ama, önceki boş vakitlerimizi bile yok etti.
Eskiden bir Anadolu kadını, neler yapardı? Çeşmeden su getirir, varsa hayvanlara bakar, tarla-bahçe işleriyle uğraşır… Boş vaktinde komşuyla sohbet eder, randevusuz misafir kabul eder, çoluk çocuğuna da vakit ayırırdı.
Kendimize, çoluk çocuğumuza vakit ayıramıyoruz. Daha önemlisi Allah’a vakit ayıramıyoruz. Allah’ı unutanlara Allah kendilerini unutturur: “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fâsık kimselerin ta kendileridir.”(59/Haşr, 19)
İnsan, Allah’ı unutmanın cezası olarak; kendini, yaratılış amacını, insanî ihtiyaç ve görevlerini unuttu.
Yaratılış amacımız kulluk. Onun dışındakiler teferruat. Asıl ile, olmazsa olmaz ile, ayrıntı ve az önemliler yer değiştirdi.
Önem verdiği şeylere zaman bulur insan. Namaza önem vermeyen bey namaz (bî namaz), vakit bulamadığından şikâyet ediyor.
Günde 4,5 saat tv. İzlemeye vakit bulabiliyor. Ama günde yarım saat kitap okumaya vakti olmuyor.
Bir profesör, insanın önem verdiği her şeye vakit ayırabileceğini öğrencilerine ispat etmek için, yanında getirdiği büyük bir kavanozun içine büyük çakıl taşları yerleştiriyor…
Yılımızı zekât ve hac programlar, düzenler. Aylarımızı oruç tanzim eder. Haftamızı Cuma namazı, günü de beş vakit namaz sistemleştirir, planlı hale getirir.
“Zaman” Sağdan sola doğru okursak: “Namaz” ortaya çıkar. Zamanla namaz arasında sıkı bir ilişki var. Zamanı namazlar tayin edip yönlendirmeli. Kendisi Allah’la randevu demek olan namazlar, günlük randevularımızı da planlayıp düzenler.
Namaz vakitlerle bağlantılı olarak farz kılınmıştır.“Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” (4/Nisâ, 103)
Namazla gün beşe bölünüyor. En uygun vakitlere namaz yerleştirilmiş.
Namaz, ibadetlerin, 24 saatte yaşayacaklarımızın prototipi.
İbadetlerimiz, zamanın kıymetini öğretir ve zaman bilinci oluşturur. Namaz vakti çıktıktan 1 dakika sonra bile namaz câiz olmaz. İftar vaktinden bir dakika önce oruç açılmaz; açılırsa oruç bozulmuş olur. DAKİK İNSANDIR MÜ’MİN. Öyle olmalıdır.
Batı ülkelerinden birinde bir üniversitede profesör, ders anlatırken; “Doğu şöyle, Batı böyle… diyor…
Düğünler, sohbetler, dersler saatinde başlamaz. Geç kalanlara ödül, vaktinde gelenlere de ceza verilir.
Vakit nimeti, belâya da dönüşür insanın elinde…
Babası oğluna bir bağ bağışlamış, oğlu da babasına bir salkım üzümü çok görüp cimrilik yapmış. Tüm nimetlerin ve vaktin sahibi Allah’a vakit ayıramamak…
“Ey vaktin sahibi Allah’ım, Sen vakti, (vaktin bereketini) dilediğine verir, dilediğinden de o bereketi alırsın.”
Yatsıdan sonra sohbet (tabii ki, tartışma programları, dizi film) sünnet değil. Yatsı (yatısı) namazıyla yatılıyor. Gece teheccüde kalkılıyor. Sabah namazından sonra uyumak yok.
Bakın, her gece yatmadan önce en son kıldığımız namazın en son rekâtında Allah’a nasıl söz veriyoruz müslüman halk olarak: Vitir namazının son rekâtında Kunut Duası okuyoruz ve orada “Ve nahleu ve netruku men yefcuruk” diyoruz. Yani, “(Ey Allah’ım!) Sana isyan eden, facirlik, fasıklık yapan kimseleri hal’ ederiz, yönetim koltuğundan azlederiz ve onları terk ederiz.”Hepimiz bir müslüman olarak görevimizi Allah’ın huzurunda gündemleştiriyoruz. Yatmazdan önce, son kıldığımız namazın en son rekâtında; en son yaptığımız iş, allah’a bu şekilde söz vermek. Güne başladığımız sabah da ilk yaptığımız şey; sabah namazını edâ etmek olacaktır. Sabah namazının sünnetinin ilk rekâtı. Kâfirun suresini okumak sünnet. Yani sabaha da namazın içinde her türden kâfirlere karşı şöyle meydan okuyor,onlara ültimatom veriyoruz: “Ey kâfirler! Tapmam sizin taptıklarınıza, Sizin taptıklarınıza kesinlikle tapmayacağım. Sizin dininiz size (alın başınıza çalın!), benim dinim bana!” (109/Kâfirun, 1, 2, 4) Her gün, hayata bu bilinçle adım atan, gece de bu siyasi bilincini tazeleyerek görevini hatırlayan bir mü’min, diğer kalan vakitlerini elbette Allah’a verdiği sözü tutma ve görevini yerine getirme için her türlü gayrette bulunacaktır.
Peygamberimize gece hayatında da benzemek isteyenler gecelerini ihyâ eder.
Kaç saat uyku yeter? 6 saat veya daha az. 6 saatten fazlası, ihtiyaç değil; alışkanlık.
Peygamberimiz kaç saat uyurdu? Geceyi 12 saat kabul edersek en çok 6 saat. Meselâ 9 saat süren yaz gecelerinin en az dört buçuk saatini teheccüdle geçirirdi. Kalan 4,5 saat uyku için yeterli görülüyordu.
Uykusundan Allah için fedakârlık yapamayan kimse, nasıl dâvâ adamı olur?
Uykusunu kontrol altında bulunduramayan kimse, neyine hâkim olabilir?
“Sana hilâllerden sorarlar. De ki: o hilâller insanlara vakitleri ve haccı bildirir.” (2/Bakara, 189)
“Asr’a yemin olsun ki…” (Asr, 1-4)
Zaman Bilinci…
Kur’an-ı Kerim’de zaman kelimesi geçmez; ama zaman dilimlerini belirten asr, dehr, ahkab, karn, sâat, lemhu’l-basar, hîn, huld, ebed, sermed, yevm, leyl, fecr ve ve vakt gibi kelimeler toplam 513 yerde geçer. Zamanla ilgili kelimelerin tümünün toplam kullanımı 1100’ü geçer. Zamanın çok önemli bir nimet olduğu belirtilir. Bir hadis rivayetinde: “Kıyamet günü kişi, ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini ne işte harcadığından mutlaka hesaba çekilecek.”
Rakamların 12’li tasnifine göre düzenlenen ölçülere göre günler 24 saate bölünüyor. Gece saat 24’de, yani 00’da gün bitiyor, sonra yeni bir gün saat 00’dan itibaren başlıyor. Halk arasında gece yarısı denilen bu vakitte tabiatta değişen, oluşan bir şey yok. Saatiniz yoksa, günün bitimini ve başlangıcını tespit edemezsiniz.
Müslümanların zaman ölçüsünde tabiatın, güneş ve ay’ın çok önemli yeri vardır.
Tabiatla uyum…
İslâmî Ölçülere Göre:
Gün, (güneş, gün) batımı ile bitiyor ve yeni gün başlıyor. Yeni gün güneşin batışı ile, akşam namazı ile başlıyor. Gece-gündüz; gece önce. Gece Kur’an’ın inmeye başladığı zaman dilimidir. Biz de güne vahiyle başlamalıyız. Her gecenin sonunda gündüz, her karanlığın sonunda aydınlık vardır sözünü ve hüsn-i zannı, umudu canlı tutmak için olsa gerek.
Zaman; sağdan okuyalım: Namaz. Namazla zamanı planlamalıyız. Namazlar zamana yön verir, namazlar zamanı belirler: Her gün öğle namazı saat 12’de. Namaz vakti statik, zaman dinamik.
Randevuları namaz saatine göre ayarlamalı, günlük işlerimizi, seyahatlerimizi namaz saatlerine göre tespit etmeliyiz.
Akşam: Kıyamet vakti diye halk arasında bir inanış vardır; Hâlbuki Kıyamet ansızın kopacaktır.
Akşamla yeni gün başlıyor. Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece (aslında bağlama filan yok, güneş batımı ile yeni gün başlıyor); Cuma gecesi mi, Perşembe gecesi mi?
Akşam ile yatsı arası; günü kapatma, son işler. Hafif karanlık, kısmî zorluklarla uğraş. Sonra yatsı (yatısı) namazı. Geceyi namazla kapatma.
Yatağa girme: Ölüm râbıtası. Uyku, ölümün kardeşi. Muhasebe… Eksik çıktı ise kalkıp hesabı düzeltme. Tevbe ile telafi, gözyaşı ile temizlenme.
Teheccüd: Gece neşesi… Sarhoşların, isyankârların uyuduğu vakit. Allah için uykudan fedâkârlık
Gece karanlığı: Doğal lamba. Edison’a dua ve onun için cennet. Fıtrat bozuluyor, geceleri geç uyunuyor; uykunun kalitesi düşüyor; vardiya işleri, diziler vs…
Sabah Namazı: Günün aydınlanmaya başlaması… Gündüze adım. İlk iş sabah namazı. Ve ilk rekât: Kâfirun suresi…
Seher Vakti; Horozlar, bülbüller, oksijen, tabiatın zikri…
Vaktin yetmemesi, vaktin bereketi: Bazıları 70 sene yaşar, kimseye faydası dokunmaz; ot gibi yaşar ve ölür. Kimi de daha kısa bir hayata neler sığdırır, ne eserler bırakır.
Modern yaşama biçimi biyolojik saatimizi bozdu, fıtratımızı tağyir etti. Keşke ampul hiç icat edilmeseydi de, gece istirahate, gündüz de, güneşin doğmasıyla başlayan mesaiye ayrılsaydı.
Bir mü’min, her an Allah’ın rızasına uygun davranacaktır. Yaratılış gayemiz Allah’a kulluktur, ibadettir. Hayatımızı ibadet haline getirmeye çalışmaktır görevimiz. Biri bizi gözetliyor; bunu unutmamamız gerekiyor. Âhireti hatırlamıyor gibi yaşıyoruz. Kabir ziyaretini tavsiye ediyorum. Kendi kabrimizi ziyarete gidelim. Farz edelim ölmüşüz. Rüyada kendimizi gördüğümüz gibi kendimizi ziyarete gidiyoruz. Herhangi bir mezarı kendi mezarımız farz edelim. Başında duralım. İçeriden yalvarış sesleri geliyor, kendi sesimiz; yukarıdan duyalım. “Ne olur, bir fırsat daha ver Allah’ım. Ben ölüme hazırlıksız yakalandım. Borçlarımı ödeyecektim, tevbe etmeyi düşündüğüm günahlarımı terk edemeden ölüm ansızın geliverdi. Neler yapacaktım, ama ihmal etmişim. Bir fırsat daha ver, dünyaya döneyim nasıl sana kulluk yapılırmış, göstereyim. Ne olur Rabbim, beni dünyaya yeniden gönder, bir fırsat daha ver…” Kimseye fırsat verilmediği halde, bana bir fırsat daha veriliyor. Mezarımdan kalkıp çıktığımı, mezardan çıkanın kendimle bütünleştiğini düşünüyorum. Haydi, bu fırsatı değerlendir bakalım.
Din, hayatımızın vazgeçilmez de olsa bir parçası değil; tümüdür. Bir çimento filan değil, her şeyimizdir. Kur’an şöyle buyuruyor: “Allah, şöyle dedi: “İki ilâh edinmeyin. O, ancak tek ilâhtır. O hâlde, yalnız benden korkun.” (16/Nahl, 51). Namaz kılarken nasıl Allah’ın emrine uygun kılıyor ve namazda Allah’ı rab kabul ediyorsak, okulda, işimizle meşgul olurken de başka ilahın emirlerine ve hükümlerine göre yaparsak, iki ilahlı, iki dinli olmuş olur.
Konumuz: Bir Müslümanın 24 saati. İnsan 24 saatte neler yapar? Herkes aynı şeyleri yapmaz, her insan da her gün tümüyle aynı şeyleri yaşamaz. Ama her Müslüman şunları yapar her gün: Temizlik yapar, namaz kılar, emr-i bi’l ma’ruf yapar, ihtiyacı olanlara nasihat eder, tebliğ yapar. Bunun altyapısını oluşturup kendi azığını hazırlamak için Kur’an okur, kâinata hikmetle bakar. Hiçbir şeyin boşuna yaratılmadığını tefekkür eder. Kutap okur. Elbise giyer. Giysilerinde ve diğer ihtiyaçlarını karşılarken orta yolu tutar; ne israf eder, ne de cimrilik. Yemek yer, su içer. Yolda yürür. Baktıklarına hikmetle ve ibretle bakar. Kibirlenmez, bağırıp çağırmaz. Rızık için helal bir işte çalışır. Hile, yalan, bozuk ölçü ve tartı kullanma gibi yasaklardan kaçınır. Faiz gibi modern zamanların yaygın haramından da şiddetle sakınır. Alışveriş yapar, sporla uğraşır. Namazlarını kaçırmaz, vaktinde edâ eder. İnsanlarla konuşur. Ailesi ve çocuklarıyla ilgilenir. Gece istirahat için uyur. Bütün bunları Allah’ın kitabına ve Rasulünün sünnetine uygun şekilde yapar. Her yaptığını bir kulluk görevi olarak, bir ibadet bilinciyle yapar. Müslüman. Zorluklarla karşılaşırsa sabreder ve ödül alır. Allah’ın nimetleriyle karşılaşırsa şükreder ve yine sevaba girer. Şükredince nimetler daha da artar. Güzel insanlarla beraber olur. Güzel yaşar, güzel ölür. Sâdıklarla beraber olur, Kur’an insanı olur.
NOT: Teknik bir arıza olarak video kayıt sırasında cihazımız Ahmet Hocanın ses kaydını maalesef yapmamıştır. Bu durumdan dolayı Ahmet Kalkan Hoca’dan ve siz Venhar okuyucularından özür diliyoruz.