Dünyadaki Son Gelişmeler ve Müslümanların Tutumları Paneli Yapıldı
Kalemder’in organize ettiği Dünyadaki Son Gelişmeler ve Müslümanların Tutumları adlı panel yapıldı.
Kalemder dernek binasında gerçekleştirilen Panel, Mücahit Yılmaz’ın okuduğu Kur’an’i Kerim ve İlker Kök kardeşimizin de okunan ayetlerin meallerini okuması ile başladı.
Asım Şensaltık’ın misafirlere hoş gedin demesi ve konu ile ilgili kısa bir açıklama yatıktan sonra bir slayt izletisi ile devam etti. Sonra Panelistlerin kürsüye davet etmesi ile birlikte pgogram başladı.
Panelde ilk olarak sözü Ahmet Varol aldı. Varol konuşmasına; Şu an dünya Müslümanlarının yaşadıkları en büyük problemin ümmet olamama problemi olduğunu hatırlatarak başladı.
Yine Müslümanlara olarak coğrafi sınırları ortadan kaldıran bir zihin yapısına sahip olmamız gerekir dedi.
Varol, konuşmasını şu şekilde sürdürdü; Müslümanlar olarak kendi aramızda faklı düşüncelere müsamahakâr olmalıyız ancak, Suriye de Baas rejiminin yanında yer alarak binlerce Müslümanın kanına giren, İran’a karşıda müsamahakar olamayız dedi.
Yine Türkiye’deki İslam’i çevrelerin Filistin’de yaşananların bir işgal sorunu olduğunu yeterince anlayamadıklarını ifade ederek şunları söyledi; İsrail bir işgal devletidir ve İsrail diye bir yer yoktur, Filistin diye bir yer vardır dedi.
Afganistan’ın da işgal altından olduğunu ve Afganistan’daki Karzai yönetiminin gayri meşru bir yönetim olduğunu ifade ederek, sözlerini şu şekilde sürdürdü; Afganistan’ı biz Türkiye’de yeterince gündemleştiremedik. Afganistan Rusya’ya karşı savaşırken, İran’ın emperyalistlerin safında yer aldı, şu an ise aynı İran’ın Beşar Esad’ın yanında yer almaktadır dedi.
Konuşmasında Irak konusuna da değinen Varol, şunları söyledi; Emperyalistlerin Irak’tan ellerini hiç çekmediler. Şu an bile emperyalistlerin elleri halen bölgenin üzerinde olduğunu ve Irak’ın hala Irak’lıların olmadığını ifade etti.
Varol, Suriye konusuna da değinerek şunları söyledi; Suriye’de direnişin bin gününü doldurduğunu, Baas rejiminin ciddi bir askeri gücünün kalmadığı, bölgede direnişçiler ile savaşanları İran milisleri ve Lüblan Hizbullah’ının milisleri olduğumu söyledi ve bunlarda her geçen gün güç kaybetmektedirler dedi.
Suriye’deki direnişe karşı olan beklentilerimiz konusunda olumlu kaygılar taşımaktayım dedi ve yaşanan bir takın yanlış olaylar bizim direnişe karşı olumsuz bir kaygıya taşamamalıdır dedi. Suriye’deki İslam’i mücadelenin imajı zedelenmeye çalışılmaktadır dedi.
Beşer Esed yönetiminin Suriye üzerinde bir etkisinin kalmadığını, Cenevre görüşmelerinde kendilerinden sonra bölgede İslam’i esaslara bağlı bir yönetimin oluşmaması için mücadele etmektedirler dedi.
Yine, Baas rejimimin siyasi bir taktik için bölgedeki Kürtleri istismar ettiğini söyledi.
Suriye’ye ulaştırılan yardımların Müslümanlar halklar tarafından gerçekleştirildiğini, Batılı emperyalistlerin yardım iddiaları boş bir laf kalabalığından ibarettir dedi.
Yine, İran’ın kimyasal silah projesine, Amerika’nın İran’a karşı yıllarca bir koz olarak kullandığını, Cenevre’de İran ve Amerika anlaştıklarında, Amerika bu kozdan vazgeçtiğini söyledi.
Suriye’de direnişin uzamasının istenmesinin sebebi, islam’i direnişin gücünü kaybetmesini sağlamak ve onları anlaşmaya zorlamak olduğunu ifade etti.
Konuşmasında Mısır konusuna da değinen Varol, şunları söyledi; Mısır da gerçekleştirilen devrimin ihvanın gerçekleştirdiği bir devrim olamadığını, ihvan ile birlikte birçok gurup bu devrimde rol aldıklarını söyledi.
Mursi’nin seçilmesi ile başlayan geçiş döneminde, ihvanın en büyük hatasının Hüsnü Mübarek döneminden kalan yapılanmaları ortadan kaldırmaması olduğunu ifade etti. İhvan bu yapılanmaları süreç içerisinde tasfiye edeceğini düşünüyordu.
Batılı güçler ise ihvanın yönetimi ele geçirmesini ilk başlarda müsaade etmelerinin sebebi olarak, süreç içerisinde ihvanın önüne çıkaracakları bir takım zorluklarla ihvanı taviz vermeye zorlamayı düşünüyorlardı dedi.
Direniş hattının Suriye’de tıkanması Mısır’ı da etkilemiştir, İsrail’in bölgedeki güvencesi olan krallıkların Mısır’daki baltacı fitnesinin maddi olarak destekleyerek ortaya çıkardığını ve ihvanı yönetimden uzaklaştırmak için başta petrol olmak üzere muslukları kapatarak bunların Mursi tarafından Gazze’ye gönderildiği söylentilerini halka yansıtarak Mursi’ye ve ihvana karşı halkı kışkırttıklarını ifade etti.
Baltacı fitnecileri ihvanın liderlerini bile bilmeyecek kadar cahil olan kimselerden oluştuğunu, bu fitneyi ortaya atanlara Mısır’da yine bir halk devrimi yaprak ihvanın yönetimden uzaklaştırmak istediler, ancak bunun bir netice vermeyeceğini anladıklarında askeri darbeyi gerçekleştirdiler dedi.
Demokrasinin uygulayıcısı olduğunu iddia eden ve seçimlerin ve halkın çoğunluğunun istediğini asıl olarak gören batılı güçlerin, Mısır’daki darbe için Demokrasiyi ıslah eden bir hareketti dediklerini ve yüzlerindeki maskelerin farkında olmamız gerekir dedi.
Yine, başta Suud olmak üzere bölgedeki krallıkların darbenin hemen akabinde darbeci yönetime yardım açıklamaları yapmaları, olayın İsrail’in bölgede tehlikeye düşen varlığını korumak için olduğunu ortaya çıkarmaktadır dedi.
Konuşmasının sonunda Mısır’da direnişin halen sürdüğünü, özellikle Sisi yönetiminin korktuğu Üniversiteler üzerinden devam ettiğini ve direnişin mutlaka kazanacağını ifade ederek sözlerini tamamladı.
Panelde ikinci olarak Hamza Er söz aldı. Er konuşmasına Müslümanların problemlerine dikkatleri çekerek başlayarak şunları söyledi; Yüzlerce defa idam edilmeyi hak ettikleri halede, ne Saddam nede Kaddafi’nin bu şekilde linç edilerek öldürülmeleri kabul edilebilir bir hadise olmadığını bu hadiselerin Müslümanlar için bir utanç kaynağıdır dedi.
Yine, Müslümanların yaşanan olayları medyanın servis ettiği şekilde kabul ettiğini, servis edilen olayların hiçte bu şekilde olmadığını bilmemiz gerekir dedi ve sözlerini şu şekilde sürdürdü; Maalesef Müslümanların, olayların arkasında ki gerçekleri öğrenmek için bir gayret ortaya koyulmadığını ifade etti.
Arap baharı denilen sürecin ortaya çıkmasının en temel sebebinin kapalı devre olarak varlığını sürdüren yönetimlerin artık miladını tamamlamış olmalarıdır dedi ve kapalı devre yönetimlerin bölge halklarına uyguladıkları zulümlerin gündemleştirdi.
Bölgedeki bütün yönetimler İslam’i hareketi tek düşman olarak gördüklerini ifade ederek sözlerini şu şekilde sürdürdü; Türkiye ile bölgen ülkelerini birbirleri ile kıyaslamamak gerekir dedi ve bölge halklarının İslam’i hassasiyetlerinin Türkiye’deki halktan çok fazla olduğunu ifade etti.
Batının Müslüman ülkeler içerisinde islam’i esaslara bağlı, her şeyiyle diğerlerine örnek olacak bir devletin öne çıkmasına fırsat vermediklerini ifade etti.
Mısır’da köklü bir geçmişe sahip olan bir islam’i yapılanma olduğunu ve bu İhvani Müslinin dedi ve Mısır toplumunun bir gerçeği olarak İhvan o toplumda durmaktadır dedi.
Yine, Mısır’da yaşananları bir bütün olarak değerlendirdiğimiz de olayların arkasında, İsrail’in bölgede yalnızlaşması olduğunu görürüz dedi ve sözlerini şu şekilde sürdürdü; Emperyalizmin tek alternatifi İslam’dır dedi.
Konuşmasının bu bölümünde Suriye konusunu değinen Er, değer ülkelerde gerçekleşen devrimler ve uluslararası kamuoyunun açıklamaları Suriye halkı için bir umut olmuştur dedi. Geldiğimiz noktada ise Suriye halkı yalnız bir başına bırakılmış durumdadır dedi.
Yine Suriye’de ki direnişin gücünün Baas rejimini ortadan kaldıracak bir gücünün olmadığının söyleyerek, konuşmasını şu şekilde sürdürdü; Birkaç bölgeyi ela geçirmek ve fabrikaların tepesine sancak asmak ile devrimim gerçekleşmeyeceğini bilmemiz gerekir dedi.
Suriye için yapabileceklerimizin en önemlisinin Suriye’li gençleri yetiştirerek yarının Suriye’sinde söz sahibi olmalarını sağlamamız olmalıdır dedi ve bizlerin yardımlarının savaş bütçesini karşılamasının mümkün olmadığını söyledi.
Yine, Suriye konusunda İran ve Türkiye’nin anlaştığını ifade eden Er, Türküye artık üzerinde bir milyona yakın olan Suriye’li mülteci kamburunu atmak istiyor dedi.
Konuşmasında Bangladeş’te olanlara da vurgu yapan Er, şunları söyledi; Bangladeş Cemaati İslamiyye liderlerinden Abdulkadir Molla’nın şehit edilmesinin arkasında, ulus devlet anlayışının olduğunu, ulus devlet algısının bir can daha aldığını ifade etti ve Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılmasını Cemaati İslamiyye istemiyordu. Gerek Cemaat lideri Gulan Ahmed ve gerekse de diğer Cemaat liderlerine karşı yönetimin zulümlerinin sebebinin bu olduğunu ifade etti.
Yönetimin gerçek amacının Bangladeş’teki Cemaati İslamiyye ve İslam’ı hareketi tasfiye etmek olduğunu ifade etti.
Konuşmasının son bölümümde son günlerde Türkiye’de yaşanan dershane ve STK’ların hükümete destek açıklamaların da değinen Er, şunları söyledi; Türkiyeli Müslümanlar kendilerine sunulan iki olgudan birisinin tarafını olmak zorunda oldukları gibi bir algıya sahip olduklarını ifade etti. Oysa bizlerin olaylar adil bir şekilde değerlendirerek bizlere yakışan tavrı ortaya koymamız gerekir dedi.
Dershane konusunda hükümetin milli eğitimin müfredatını ve eğitim kalitesini yükseltmesi ve dershanelere gerek kalmaması ve de dershanelerin sahiplerinin kepek indirmesinin sağlaması gerekirken, bireylerin bireysel tercih olan, dershaneleri kapatma yoluna girmesi bir hatadır dedi.
Yine Türkiye’de halim selin bir karaktere sahip oldukları zannedilen bir gurubun kendi çıkarları ellerinden gittiğinde nasıl da sert bir mizaca sahip olduklarını görmüş olduk dedi.
Bu yaşanalar bize göstermektedir ki, cemaatin amacı İslam’ı değerler değil kendi grupsal menfaatleri olduğunu görmekteyiz dedi ve konuşmasını tamamladı.
Program sorulan sorulara cevap verilmesi ve akşam namazının kılınması ile son buldu.
Yayına Hazırlayan: Asım Şensaltık