Ümmet Bilinci Adlı Konferansımız Yapıldı.
Kalem-Der bayanlar komilyonunun organize ettiği aylık Konferasnlar serisinin Ocak ayı Konferansı Ramazan KAYAN hocanın Ümmet Bilinci adlı sumumuyla Kalem-Der dernek binasında gerçekleştirildi.
Sözlerine bireyselleşmenin hüküm sürdüğü bir zamanda bu konunun çok daha önem arzeden bir konu olduğunu, müslüman olduğunu ifade eden kimselerin bu konuda kendilerini iyi yetiştirmeleri gerektiğini ifade ederek başladı.
Liberalizmin İslam’i kimlik üzerinde çok etkiler bıraktığını, bu etkinin felaket buyutlarına ulaştığını hatırlattı.
Ulus devlet anlayışının ürettiği milliyetçi algıların ümmet bilincini yok etme dercesine getirdiğini, ama uyanışa geçen tevhidi anlayışın ortaya çıkmasıyla beraber bir umut oluştuğunu gündeme getirdi.
Genel değerlendirmelerden ziyade biraz özelimize inmemiz gerekmektedir diyerek şu soruya cavap aramamız gerekmektedir dedi, ve sorununda şu olduğunu ifade etti. “Tevhidi müslümanlar olarak birbirimizle ilişkilerimizde ne durumdayız?”
Küresel emparyalizmle mücadelede başarılı olmak isteyen kimselerin önce kendi içlerindeki sorunları başlamaları, daha iyi bir başarıyı beraberinde getirecektir dedi.
Konuşmasını 5 G olarak formüle eden Kayan şu şekide devam etti.
1- Güven / Güvenirlik:
İnsanlara sunacağımız bir vasfımız olacaksa bu güven olamalıdır.
Hz Peygamberin Mekke’liler tarafından el Emin olarak kabul edildiğini hatırlamamız gerekir dedi.
Bizim toplum içerisinde güvenirlik kredimiz ne kadardır. Kabul edilebilirliğim varmıdır sorusunu kendimize sormamız gerekir.
Bu gün dünyanın en önemli sorunu güvensizlik sorunudur ve gerek toplum vede kurumlar güvenden yoksun olduğunda insanlığın karşı karşıya kaldığı durum ortadadır.
İman ile güven arasında olmazsa olmaz bir bağ vardır.
Güven özelliğine sahip olan bir insan, bu özelliği sebebiyle diğer bir çok eksikliğini kamufüle edebilmektedir.
İnsanlara mesaj ve davet götürmeden önce güven götürmeliyiz.
Dava adamı çok konuşan insan değil, çok konuşulan insandır. İnsanlar sizin ahlakınızı, sadaktınızı, fedakarlığınızı, samimiyetinizi konuşsunlar.
Hz Ebu Bekir Mekke’den hicret edince Mekke’liler “Ebu Bekir’siz bir Mekke eksiktir” diyorlardı. Çünkü Ebu Bekir Mekke’nin iyilikleriyle tanınan bir kimsesiydi. Bu anlamda Kalemder’siz bir Ümraniye ve Üsküdarda insanlar tarasında olmadığında eksik görülmelidir. Muhtaçların ve ihtiyaç sahibi olanların sorunlarına çözüm üretmemiz gerekir. Toplumun sorunlarına çözüm üretmeyen kurumların var olmalarının nedeni nedirki?
a- Öz güven sahibi olamalıyız.
Hayata olumlu bakamayan müslümanlar var. Halife olması gereken Müslümanlar “benden ne köy olur nede kasaba” diyorlar.
Hayata pozitif bakabilmeliyiz ve bardağın hep boş tarafını değilde birazda dolu tarafını görmeyi öğrenmemiz gerekir.
1- Müslümanlar kendi içlerindeki cevheri keşf etmeleri gerekir.
2- Kendisini inşa edebilmelidir.
3- Aksiyon içerisinde olmalıdır.
Mülümanlar kendileriyle barışık olsalardı çok şeyleri başarabilirdik dedi.
b- Birbirimize Güveneceğiz.
Kimse kimsenin günlük dosyasını tutan olmamalıdır.
Günahkarda olsa müslümanlara güvenmeliyiz.
Kişi yanlış başına hiç birşeydir.
Mekke’nin fethi olayında mektupla Mekke’lileri haberdar etmeye çalışan Hatıb b. Ebu Betta’yı Hz peygamber son yaptığı yanlışıyla değil hayatının bütününü değerlendirerek Hz Ömer’in “Bırak şu münafığın boynunu vurayım” teklifine Hz Peygamber efendimiz “Hayır o bedir ehlindendir. Ne bilirsin Allah bedir ehlinin geçmiş günahlarını bağışlamıştır.” Diyordu.
Düşene bir tekmede vuran siz olamayın, düşenin elinden tutan kimse olun.
Fikri, bölgesel, kurumsal ayrılıklar bizi birbirimize güvenmemeye götürmemeli.
Aile ve cemaat calışmalarında güven olmazsa olmazdır ve güven ortadan kalkmışsa artık bu birlikteliğinde yürümesi söz konusu değildir dedi.
c- Allah’a güvenmeliyiz.
Allah’a olan güvemimiz yoksa istikametimiz kaydı demektir.
Allah’a dil ile olan güven yetmez. Kişinin dil ile bunu ifade ettiği halde hala rızık, gelecek endişesi taşıması müslümanların Allah ile güven kırizi yaşadıklarını göstermektedir.
Hz İbarahim’in Hz Hacer ve İsmaili bıraktığı Mekke.’den dönerken Hz Hacer annemizin bizi kime bırkıyosun sorusunu Hz İbrahim’in “Bu Allah’ın emri” sözünü düyduktan sonra Allah’a olan güvenini bir hatırlamak gerekir.
Su bulmak için koşuştuğu Safa ve Merve arasındaki bu ameli Allah’ın adeta tarihe bir not düşmesi gibidir.
Rabbine güvenerek boynunu bıcağın önüne yatıran İsmail’in boğazını bıçak kesmemiştir.
Rabbine gevenerek ateşe atlayan İbrahim’i ateş yakmamıştır.
Rabbine güvenen Hz Meryem’i Allah yanlız bırakmamıştır ve kuru hurma dalından taze hurma ikram etmiştir.
Siz Allah’a güvendiğiniz oranda Allah sizinle beraberdir. Allah’tan başkasına bel bağlayarak güvenenlere kıyamet günü Allah “Gidin dünyadayken kendilerine güvenip bel bağladıklarınıza” diyecektir.
Allah yardımını kestiği kimseye kim yardım edebilir.
Bu üç şartı yerine getirenlere Allah, yeyüzünün güvenliğini sağlama görevi verir dedi.
2- Gönüllü olmak.
Davamız için gönlümüzü ortaya koymazsak iş yürümez. Görüntü değil gönürlülük sergilemeliyiz.
Gönüllülük isteğe bağlı hareket etmek değildir.Gönüllülük kendini sorumlu hissetmektir.
Aktif olarak sırayı kimseye vermememiz gerekmektedir. Pazarda ucuz bir eşya olduğunuda koşuştuğumuzdan daha fazla islam’i faaliyetlerde yer almamız gerekir.
Uhud savaşının şiddetlerndiği bir sırada Hz Peygamberin “Bu kılıcın hakkını kim verecek” diye üç defa sorması üzerine üçündede ben diyen Ebu Dücane’nin kılıcı aldıktan sonra “Bu kılıcın hakkı nedir” diye sorması üzerine Hz Peygamber efendimiz “Kırılıncaya kadar düşmanla vuruşmandır” dediğini ve Ebu Dücane’nin yaptığı gibi ölüm pahasınada olsa günüllü olmamız ve yapmamız gerekenlerin hakkını vermeliyiz. Bu anlamda Kelmderin hakkını kim verecek.
Uhud savaşı öncesi cihat cağrısına 7 oğlu icebet eden ve bir bacağıda topal olan Amr b. Cemuh’un şavaş katılmak istemesi ve çocuklarının olayı Hz Peygambere iletmeleri ve Hz Peygamberin kendisinin katılmamasının daha doğru olduğunu ifade etmesiyle beraber” işin ucunda cennet var neden bana mani olmaya çalışıyorsuuz” dediği gibi olmalıyız.
Savaş sonrsından Şehid olanlar arsında Amr b. Cemuh da vardır ve Hz Peygamber kendisi için “Amr b. Cemuh tapallaya topallaya cennete gidiyor” demiştir.
Gecemizi gündüzümüze katarak Allah için mücadele edelim diyerek sorumluluklarımızı hatırlattı.
3- Güçlülük/Güçlü olmak.
Zayıf bir kimseyi güçlü olanlar, ezip geçer ve zayıf kimsenin emeğine güçlü olanlar saygı duymazlar.
Fikri, siyasi, ekonomik, imani, ahlaki, fiziki anlamda güçlü olamamız gerekir. Güçlü olan müslümanlara saygı duymasalar dahi en azından haddini bilirler.
Bazı insanlara kalemden anlamazlar bunlara kılıc gereklidir, yanlız kılıc kalemin emrinde olamlıdır.
Kendilerine misafir olan Meleklere sarkıntılık etmek isteyen kavmine Hz Lut (a.s) Keşke benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim! dedi.” Hud 80.
Ümmetin gücü olamdığı için değerlerimize her gün saldırıyorlar ve bu yaptıkları yanlarına kar kalıyor.
Mekke’de 40 kişi olduklarında müslümanlara ayaklarını yere vurarak Kabe’ye yürüdürler.
Firavuna gitmekle görenlendirilen Hz Musa (a.s) “Sırtımı kardeşim Harun ile kavetlendir” demişti. Harun’ları yanımıza alarak Fıravunların karşısına çıkmamız gerekir dedi.
4- Gayretlilik.
Müslümanlara çok ama gayretleri yok.
Oturun oturanlarla beraber başınıza gelenleri bekleyin ifadesinin iyi tahlil etmemiz gerekir.
Amel defderimize her gün yeni bir şey yazdırmamız gerekir. Geçmişi yad ederek kurtulacağımızı beklememeliyiz.
Suriye, Filistin, Patani, Somali ve diğer müslümanlar sizlerin gayretlerini bekliyor.
İslam ile tanışmamış kimseler yarın bizden sormaların endişesini taşımalıyız.
Ceza evlerinde 130 bin insanvar ve biz görevimizi yapsaydık belkide bu insanlar bu durmda olmazlardı.
Gayrete gelip açılım yapamayan müslümanlar birbirleriyle uğraşmaktadırlar.
Bu gün suriye’deki müslümanlarla Allah bizi imtihan ediyor.
Geçen yıl suriye’li bir doktor anlatmıştı ve akan kanı durdurmak için gereken ilacı bulamadıkları için kanı durdurmak için kızdırılmış yağ kullanıyorlarmış eğer bu yağ bizimde yüreğimizi yakmıyorsa bu durumda bir sorun var demektir.
Yine suriyeli bir müslüman benden ekmek, battaniye falan değil Kur’an istiyordu.
Depreme uğramış Van Ercişlilerin suriye için yardım kanpanyası yapmalarını ifade etti.
Suriye’liler için dua etmek yetmez, Suriye’lilerin duasını almalıyız dedi.
5- Görevlilik/Görev almak.
Bu davadan hepimiz sorumluyuz.
Hepiniz çobanzınız sözü bunu ifade eder. Halife olmamız da bundandır.
Namaz gibi Allah için mücadelede bizim temel bir sorumluluğumuzdur diyerek sözlerine son verdi.
Haberi Hazırlayan: Asım ŞENSALTIK