FaaliyetlerMuhtelif Faaliyetler

İLKAV ve KALEMDER’den Diyanet İşleri Başkanının Hutbesi ve Gösterilen Tepkilere Dair Açıklama

Bismillahirrahmanirrahim

Bilindiği gibi, bir süre önce, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Cuma hutbesinde, “Ey insanlar. İslam, zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüz binlerce insan gayrimeşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim” ifadelerini kullanmıştı.

Erbaş’ın bu hutbede zinâ ve cinsel sapkınlıklarla alakalı olarak yaptığı uyarılara karşı, haddini bilmez kesimlerce İslâm’ı ve Müslümanları karalayıcı açıklamalar yapıldığı görülmektedir. Aslında nereye ait olduğu ve nerelerden beslendiği belli laik-Kemalist bir güruh, bu vesileyle yine tuğyanını ortaya koymuş, sapkınlığı “onur” sayan bir edepsizliği âdetâ kusmuştur.

Zinayı ve eşcinsel ahlaksızlığı savunan ve bu çirkinliklerin eleştirilmesine bile tahammül edemeyen bu kesimleri şiddetle tel’in ediyor, lânetliyoruz. Kur’an hükümlerinin bir kısmını ortaya koyup Hak olanı ifade eden uyarıları dolayısıyla saldırıya uğrayan Ali Erbaş’ı sadece bu açıklamasıyla sınırlı olarak destekliyoruz.
Ali Erbaş’a da diyoruz ki; laik Kemalist sistem, baskıcı seküler eğitim, kültür, politika ve programlarıyla, laik yasaları, seküler hukuk sistemi ve kapitalist ekonomisiyle, pislik kusan TV dizileri ve programlarıyla bu tür sapkınlıkların kolayca ve yaygın biçimde yetişmesi ve üremesi için çok müsait bir bataklık oluştururken, neden bu bataklığa dikkat çeken bir uyarınız, bütün yozlaşmanın kaynağı olan laik Kemalist sisteme dair Hakk’ı haykıran bir söylem ve duruşunuz söz konusu olmamıştır, olmamaktadır?

Öncelikle, zina ve eşcinsellik uyarılarında haklı bulduğumuz Erbaş’ın kurduğu cümlelerdeki bir yanlış konusunda da düzeltme yapmalıyız. Erbaş gibi D. İ. Başkanı konumunda bulunan ve on yıllardır ilahiyatçı akademisyen olan bir kişi olarak kendisine yakışmayan biçimde, bunca kariyerine rağmen “eşcinsellik” gibi bir sapkınlığı, kasdî olmasa da Lût (as)’ın adına izafe ederek “Lûtîlik” kelimesiyle ifade etmesi, en azından tevbe etmesi ve Müslümanlardan da özür dilemesi gereken büyük bir yanlış olmuştur. Bilindiği gibi, lûtîlik demek, Lût’a ait, Lût’la ilgili demektir. Bu çirkin sapkınlıkla mücadele eden Hz. Lût’un adını bu çirkin fiilin adı için kullanmak, tevbesi şart olan önemli bir suçtur.

Ali Erbaş’a ve Temsil Ettiği Diyanet’e Sorularımız Var
Diyanet İşleri Başkanı neden böyle bir hutbe okumuştur? İslam’ın ve Kur’an’ın hakikatlerini açıklama, bu toplumsal sorunlar hakkındaki Allah’ın hükümlerini anlatma sorumluluğu ile hareket etmişse aşağıdaki sorularımıza ne cevap verecektir?

1- Aynı sorumluluk gereğince neden hevanın ilahlığı ve şirk ideolojisi olduğu gibi, cinsel sapkınlıklara da zemin hazırlayan Kemalizm, Laiklik, ulusalcılık ve demokrasiye karşı Allah’ın hükümlerini hatırlatan tek bir beyanı yoktur?

2- Neden, Diyanete biçilen anayasal konuma, “DİB’nın laiklik ilkesi doğrultusunda özel kanunundaki görevleri yerine getireceğini” belirleyen anayasa maddesine tek bir itirazları yoktur? Neden hâlâ laik bir kurum olma konumuna uygun davranılmaya devam edilmektedir? Laik rejimin Diyanete yüklediği misyon, Müslümanların İslam’la ilişkilerini, “namaz, hac, oruç” gibi bireysel ibadetlerle sınırlı tutmak ve dinin kamu alanına müdahale etmesini engellemektir. Camilerde Kur’an’ın, laik rejimin kabul etmeyeceği ayetlerinin açıklanmasına fırsat vermemek, Allah’ın ayetlerinin özellikle rejime ters gelen bir kısmını ketmetmek/gizlemektir. Ve yeri geldiğinde laik rejimi övmektir. Laik, gayri İslami yönetime, İslami fetvalarla destek sağlamaktır. Neden bu konuma itiraz edilmemektedir?

2004 yılında AB’den takdir almak uğruna zina suç olmaktan çıkarıldığında Diyanet neden susmuştur? 2011 ve 2014 yıllarında aileyi ifsad edecek ve eşcinsellik ile eşcinsel evlilikleri yasal güvenceye kavuşturan İstanbul Sözleşmesi yapılırken, bu sapkınlığı teşvik sözleşmesi TBMM’de oy birliğiyle onaylanırken, 6284 sayılı yasa çıkarılır ve hâlâ yürürlükte iken neredeydiniz? Yine aynı yasanın gereği olarak kadının beyanı esas kabul edilip eşler arasındaki en ufak bir anlaşmazlıkta erkeklerin evlerinden uzaklaştırılmalarıyla yuvalar daha çok yıkılıyor. Neden hâlâ bu temel saptırıcı yasalara itirazınız yoktur?

AK Parti’nin iradesi ve oylarıyla çıkarılan bu sözleşme ve mevzuata göre İstanbul Sözleşmesi tam olarak uygulanırsa Diyanet İşleri Başkanı da yargılanır. O yargılanmazsa Türkiye Cumhuriyeti yargılanır.

Siyaset, hukuk, ekonomi, aile ve eğitim hayatı İstanbul Sözleşmesinin cinsiyetçi ve sapkınlıkları meşrulaştıran ruhuyla yapılandırılırken DİB ne yapıyordu?

3- Zinaya giden yollardan biri de TV dizileri ve benzeri programlar. Bunlar gözden geçirildiğinde Türkiye’nin ahlâksız dizilerde dünyada öne çıktığı dikkati çekiyor. DİB’ndan neden bir itiraz ve ıslah çabası gelmiyor ve bu sapkın gündeme müdahale etmiyor?

4- AK Parti iktidarında rakı şarap fabrikaları sayısı zirveye çıkarılırken başbakan ve bakanlar bunu yapmakla övunürken neredeydiniz?

5- Kumar da AK Parti döneminde tırmanışa geçmiş bulunmaktadır. “Yerli ve milli” kumar olan piyangoya İddaa gibi ilave kumar çeşitleri yasalarla kabul edilirken sesiniz niye çıkmıyordu?

6- Laik Kemalist sistemin başbakanı, “laiklik ve demokrasi İslam ile bağdaşır”, “din bireyseldir”, “ekonominin, paranın dini imanı omaz”, “”İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız.” vb. açıklamaları sık sık yaparak açıkça İslam’ı tahrif etmeye kalkıştığında ve kendisini İslam’a nispet eden kitleleri laikleştirmeye çalıştığında neden hiç sesiniz çıkmadı?

7- Geç de olsa itiraz ettiğiniz “zina” ve “eşcinsellik de bu vasatta daha çok gelişip yaygınlaşmışken, neden işin esasına, yani bataklığa dair bir uyarınız, itirazınız ve ıslah çabanız yoktur?

Yoksa, bütün bunlar bir mizansen mi? Yani bir yandan ailenin ifsad edilmesi, zina ve eşcinsellik dâhil bütün yozlaşmaların kaynağı olan laik yasalar, zinanın suç sayılmaktan çıkarılması, içki fabrikalarının arttırılması, kumarın yaygınlaştırılması benzeri uygulamalar sürdürülürken, zina ve eşcinselliği koruma altına alan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 gibi yozlaştırıcı sözleşme ve yasalar ısrarla uygulamada tutulurken, böyle bir hutbe okunarak ve saldırıya uğrayınca da iktidar tarafından sahip çıkılarak, söz konusu sebeplerle yıpranmış olan iktidarın “muhafazakâr kesimler” nezdinde imajını düzeltmeye ve yeniden iktidar çevresinde toparlanmalarına vesile olmaya yönelik bir operasyon mu yapılmıştır?

Eğer böyle değil de Ali Erbaş samimiyetle bu hutbeyi irad etmişse, neden daha büyük sapmalara, en büyük zulüm olan laik Kemalist şirkle topluma hükmedilmesine, İslam’ın tahrif edilmesine ve Müslüman halkın laikleştirilmesine tek bir itirazı ve Hakk’ı ortaya koyan hutbesi ya da açıklaması söz konusu olmamaktadır? İktidar da Ali Erbaş’ın zina ve eşcinsellik konusundaki açıklamasını doğru ve haklı bulup desteklemekte samimi ise, neden hâlâ zinaya ve eşcinselliğe koruma ve teşvik sağlayan İstanbul Sözleşmesi feshedilmemekte ya da imza çekilmemekte, neden AK Parti döneminde suç sayılmaktan çıkarılan zina yeniden suç kapsamına alınmamaktadır?

İnsanları aldatmaktan vazgeçip dürüst olun. Bu yozlaşmaya, zina ve eşcinselliğe samimiyetle karşı çıkıyorsanız gerekli adımları atın ve ikiyüzlülükten kurtulun. Yahut da yozlaşmanın asıl sahibi olarak sebep olduğunuz münkeri hem sürdürüp hem de halkı Allah ile aldatmaya, itibar ve imaj operasyonları yapmaya devam ettiğiniz takdirde, biz Müslümanlar, ahmak yerine koyduğunuz topluma sizin bu çirkin siyasi atraksiyonlarınızı ifşa etmeye devam edeceğiz.

01.05.2020

İLKAV ve KALEMDER

İlmi ve Kültürel Kalem Eğitim Kültür Yardımlaşma

Araştırmalar Vakfı ve Dayanışma Derneği

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Selamün aleyküm.
    Kardeşim Kuranı rehber edinen kimselerin, doğru sir şey söyledi diye başka bir yol tutmuş biriri desteklemesi uygun mudur? Başkalarının gündemini gündem etmek gerekli midir? Muvahhid, gündemi belirleyen olmalı değil midir?
    Selam ile

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir




Enter Captcha Here :

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Başa dön tuşu