Cihad İlim ve Takva Dengesi Konferansı Yapıldı
Kalemder’in organize ettiği her ay bir panel ve kanferansların sonuncusu olan, “Cihad, İlim ve Tâkva Dengesi” Konferansı gerçekleştirildi.
Kalemder dernek binasında gerçekleşen konferansta Erkam İşçioğlu bir sunun gerçekleştirdi.
Konuşmasına İlim, Takva ve Cihad kavramlarının tanımlarını gündeme getirerek başlayan İşçioğlu, sunumunu şu şekilde sürdürdü; Allah ve kul ilişkisinde güç yetirebilirlilik ilkesinin bulunduğunu söyledikten sonra şöyle devam etti; “Ey iman edenler Allah’tan hakkıyla korkun ve ancak Müslümanlara olarak ölün.” Ali İmran süresinin 102. Ayeti kerimesi nazil olduğunda Ashabın Allah korkusundan namaz kılarak ve secde ederek ayak ve anılların da yarıkların meydana geldiğini ve daha sonran Allah Resulü Aleyhisselama giderek “Ey Allah’ın Resulü acaba yer yüzünde Allah’tan gereği gibi korkan kimseler var mıdır? Dediklerini ve bunun üzerine “O halde gücünüz yettiğince Allah’a isyandan kaçının… Teğabun süresi 16. Ayet inmiştir dedi.
İslam’ın alt çıtalarının Cibril hadisinde belirlendiğini ve bu hadis de ifade edilen ilkeleri kabul ederek hayatına geçiren kimselerin Müslüman olduğunu kabul etmemiz gerektiğini ifade eden İşçioğlu, söyle devam etti; islam’ın alt sınırı belirlendiği halde üst sınır belirlenmeyerek bunun ihsan olduğunu bununda herhangi bir sınır konulmamıştır dedi.
Yine bu gün zihinlerimizin iğdiş edildiğini, ahlak denildiğinde hemen insanların zihinlerine Tasavvufun geldiği, cihad denildiğin de ise malum gurupların geldiğini ifade etti, oysa bunun eksik bir tanımlama olduğunu ifade etti.
Adalet konusuna da vurgu yapan İşçioğlu şunları söyledi; Adaletin, insanın yapacağı şeyi, yapması gerektiği gibi, yapılması gereken zamanda yapabilme kabiliyeti olarak tanımlandığını, Bakara süresinin 143 ayetinden bu ilkenin çıkarıldığını ifade etti.
Daha sonra ilim konusuna geçerek şunları söyledi; İslam da, “ Fe allem bi ennallahe Lailahe illah” İlmim olmadan Allah’ın tek ilah olduğunu kavrayabilmenin mümkün olmadığını bu ayetten anlamaktayız dedi.
İslam anlayışına göre, kişinin doğa ve tabiat üzerine tefekkür etmesi ibadet olarak telakki edilmektedir dedi.
Hz Peygamberin Hz Ömer’i Mişna sayfalarını okurken gördüğünde kendisini bundan men etmişti, Hz Ömer’de kendi döneminde kendisine Yunan kültürüne ait sayfalar getiren ve bunların değerli olduğunu ifade eden sahabiyi kırbaçlayarak vahyin dışında hiçbir tesirde kalmamasını sağlamak için bunları yapmışlardır diyerek sözlerini şu şekilde sürdürdü; Burdan yola çıkarak diyebiliriz ki, Müslüman kafasına göre okuma yapamaz, okuma yaparken vahyin kriterlerini ölçü almak zorundadır dedi.
Yine İslam devleti kurulduğunda Eğitim bakanlığının baş köşesine yazılacak, Ali İmran süresinin 79. ayetinde, Rabbimizin bizden Rabbaniler olmamız gerektiği istendiği ve bunun yolunun da Kitabı öğretmekle mümkün olduğunu ifade etmektedir dedi.
Rabbani olan alimler olduğu gibi, kendini yakan alimlerde vardım ve bunları yakın tarihimizde görmek mümkündür diyerek şunları söyledi; Suriye de, yaşanan sürecin bunu en güzel yansıtmakta olduğunu görmekteyiz, Suriye de alim olarak bilinen bir çoklarının, Müslümanları yalnız bıraktıklarını, bir kısmının da, Müslümanları ve davayı sattıklarını ifade etti.
Yine Suriye de, alim olarak bilinen kimselerin, bu gün Müslümanların dertleriyle dertlenmediklerini –ki Müslümanların dertleriyle dertlenmeyenlerin Müslüman olamayacakları hadiste gündeme getiriliyor- bu gün, Türkiye’de yaşayan ve benim tanıdığım sözde alimlerin olduğunu söyledi.
Sonra ilim konusunda, bir takım hadisi şerifler paylaşarak cihad konusuna geçti.
Cihad kavramının da yanlış anlaşıldığını, cihad denilince insanların aklına hemen kıtal gelmektedir, bunun ise yanlış bir tanımlama olduğunu ifade ederek şunları ifade etti; Cihad kavramının ıstılahi tanımını en güzel İbn Teymiye’nin tarafından yapıldığını bunun ise, “Allah’ı hoşnut edecek her şeyi hayatına kaim kılmak, Allah’ın hoşnut olmayacağı her şeyi de, hayatından uzaklaştırma mücadelesi” olarak tanımladığını ifade etti.
Alimlerin cihad konusundaki ayetleri açıklarken nasıh mensuh yaklaşımını geliştirmişlerdir, oysa biz burada tedrici bir usulün olduğunu anlıyoruz dedi.
Cihad kelimesinin Kur’an ve hadislerde birden çok anlamda kullanılmıştır ve biz buradan merhalelerin olduğunu anlamaktayız dedi ve şu şekilde devam etti; Yine İsfahani tarafından cihad şu şekilde tanımlanmıştır; İnsanın nefsine karşı mücadelesi, insanın Şeytana karşı mücadelesi ve insanın kafirlere karşı mücadelesi olarak tanımlanmıştır dedi.
Yine içtihat ve cihat dengesinin Müslümanlara tarafından kurulamadığını ifade ederek şunları ifade etti; insanların cihada eğilim gösterdiği halde ilme aynı eğilimi göstermemektedirler dedi.
Yine mücadelede düşmanın musahaslaştırılması gerekmektedir ve bu düşman bazen çocuklarımız bazen eşlerimiz vb. olabilir dedi ve Takva konusuna geçti.
Takvanın en temel anlamının Allah’ı incitme ve onun rızasını kaybetme endişesi taşımak ve her an yanlış yapabilirim anlayışına sahip olan bir kalbe sahip olmak olduğunu ifade etti.
Yine takvada, merhalelerin olduğunu, bunların ise şunlardır dedi; birincisi kişinin haramları terk etmesi gerektiği, ikincisi, şüpheli olan şeyleri terk etmesi gerektiği ve sonuncusunun da, Allah rızası için mubahları tek edebilmektir dedi.
Yine takvanın alt sınırının belirlendiğini ama üst sınırının belirlenmediğini ifade ederek, kişinin istediği kadar yükselmesinin mümkün olduğunu ifade ettikten sonra yaptığı dua ile sunumunu tamamladı.