Konferanslar

Şahitlik, Şehitlik ve Suriye Kıyamı Adlı Panel Yapıldı.

Kalem-Der’in her ay düzenli olarak yaptığı Konferans ve Panellerin Şubat ayı programı, Şehitlik konulu Panelle yapıldı. Ahmed Kalkan, Hamza Er ve Asım Şensaltık’ın sunumlarıyla, Kalem-Der dernek binası konferans salonunda gerçekleştirildi.

Panel, Mehmet Bektaş’ın okuduğu Kur’an’i Kerim ve Mealiyle başladı ve Ahmed Kalkan hocanın sunum yapmaları için Hamza Er ve  Asım Şensaltık’ı masaya davet etmesiyle başladı.

Sözü ilk olarak olan Asım Şensaltık’ın sunumunda şu konulara vurgu yaptı;


Sözlerine ilk olarak Şahitlik ne olduğunu izah etmeye başlayan Şensaltık sözlerine şu şekilde devam etti;

 Şahitlik; Tanıklık, şehadet ve görgü tanığı demektir. Bilen, tanıyan, şehâdette bulunan, beş duyusuyla bir şey hakkında bilgi edinen, mahkemede bir olay hakkında bilgisine başvurulan; kimse olduğu, Şahit bir olayın aydınlatıp adalete kavuşması için en önemli unsurdur. Şahit olabilmek için o konuyla ilgili herhangi bir delile herhangi bir şekilde sahip olmak gerekir ve Şahitlik yapacak kişinin aklı dengesinin yerinde olması gerekir dedi.

Şehid kelimesi Kur’an’da 160 yerde geçmekte, Şehid/ Şuheda – Şahid – Meşhud ve İstişhad şeklinde geçmektedir diyerek sözlerini şu şekilde sürdürdü.

Kur’an da şahitlik vurgusunun şu başlıklar altında toplanabileceğini ifade ederek şu başlıkları şu ayetler ışığında değerlendirdi.

a-                Allah’ın Şahitlik Etmesi

(Allah da) dedi ki: “Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım”. Ali İmran 81.

b-                Meleklerin Şahitlik Etmeleri.

Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Allah’ın şahitliği de kafidir. Nisa 166.

c-                 Peygamberlerin Şahitliği.

Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!.. Nisa 41.

Yer, Rabbinin nuru ile parlamıştır. Kitap konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş ve aralarında hak ile hüküm verilmektedir. Hem onlara hiç haksızlık yapılmaz. Yasin 69

Şüphesiz biz seni, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fetih  8

d-               Müminlerin Şahitliği.

Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler. Furkan 72

….Allah’a iman ettik. Şahit ol ki, biz muhakkak Müslümanlardanız.” dediler. Ali İmran 52.

Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz. Ali İmran 53

Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Maide 8.

e-                Kafirlerin Şahitliği.

Müşrikler kendi inkârlarına kendileri şahit olup dururlarken Allah’ın mescidlerini imar etmeleri mümkün değildir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Ve onlar ateş içinde ebedi olarak kalacaklardır. Tövbe 17

f-                  Münafıkların Şahitliği

Münafıklar sana geldikleri vakit: “Şahitlik ederiz ki sen muhakkak Allah’ın elçisisin.” derler. Senin mutlaka kendisinin elçisi olduğunu Allah bilir ve Allah münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder. Münafikun 1

g-                İnsanın Kendi Uzuvlarını kendi aleyhine olan Şahitliği.

O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir. Nur 24

Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler. Onlar derilerine: “Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?” derler. Derileri de: “Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu, sizi ilk defa yaratan O’dur ve siz yine O’na döndürülüyorsunuz” derler. Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinizde şahitlik edeceğinden korkarak kötülükten sakınmıyordunuz. Fakat yaptıklarınızdan birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğini zannediyordunuz. Fussilet 20-22

Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder. Yasin 65

h-               Yalancı Şahitlik

Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar. Nur 4.

I-                  Davalarda Şahitlik.

i-                  Ticari Meselelerde Şahitlik.

j-                  Evlilikte, Vasiyette, Boşanmada Şahitlik. Gibi konuların üzerinde durdu.

Adaletin gerçekleşmesi için şahitliğe ihtiyaç olduğunu hatırlattıktan sonra bunun iki şekilde gerçekleştiğini ifade etti.

1 Dünyada insanların aralarındaki anlaşmazlıkların adalet ile çözüme kavuşturulması için şahitliğin gerekli olduğu.

2 Olarak da Ahiret gününde ilahi mahkeme kurulduğunda şahitlerin getirilerek adaletin ortaya konulacağını ifade etti.

İkinci olarak şahitliğin dünyevi olan ve örneklik misyonuna vurgu yaparak şunları ifade etti.

Hakka şehitlik etmek. Şahitliği sözlü halden çıkartıp onu, ete kemiğe büründürmek gerektiğini ifade ederek şunları söyledi.

Buradaki şahitliğin Hakkın, Adaletin, İmanın örnekliğini hayata geçirerek teorinin pratiğe aktarılması olduğunu bu anlamda peygamberlerin bütün insanlara, iman ettiğini iddia eden kimselerinde diğer toplumlara inandıkları değerlerin örnekliğini ortaya koyması olduğunu ifade etti. 

Şahitliğin en önemli boyutunun hak olduğunu inandığın doğrular için onu sözlü tasdikten çıkartıp ameli bir şekle dönüştürmek olduğunu söyledi.

İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resul’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık. Bakara 143

İman etiğini iddia eden kimselerin diğer toplumlara karşı örneklik misyonlarının olduğunu ifade eden bir ayeti kerime. Peygamber iman eden kimselere karşı örnek olma gibi bir sorumluluğu olduğu gibi iman eden kimselerinde diğer toplumlara karşı aynı sorumlulukları vardır.

Daha sonra konu ile alakalı şu ayetleri vurguladı.

Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. Sizi o seçmiş, babanız İbrahim’in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur’ân’da, Peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size müslüman adını veren O’dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır! Hacc 78

 İsa onların inkârlarını hissedince: “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler: “Allah yolunda yardımcılar biziz Allah’a iman ettik. Şahit ol ki, biz muhakkak müslümanlarız.” dediler. Ali İmran 52.

Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: “Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. Onlar: “Kabul ettik” dediler (Allah da) dedi ki: “Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım”. Ali İmran 81.

Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!.. Nisa 41.

Her ümmetten bir şahid getireceğimiz gün, artık kâfirlere ne izin verilecek, ne de onlardan özür dilemeleri istenecektir. Nahl 84

Şahadet ve Kelime-i Şahadet konularının benzeşen yönleri üzerinde de durdu.

Kelime-i Şahadet İslam’ın kabul ettiğin teori boyutunu pratiğe geçirerek şahitliğini yapacağının imzasıdır.

Günümüz Müslümanlarının yaşadığı en büyük problemlerin başında inandığını iddia ettiği İslam’ı teori-iman-ı pratiğe geçirerek diğer insanlara bunun şahitliğini yapamaması problemidir.

Bir inancın sahihliği, kişinin inandığı bu davanın ilkelerine pratik hayatta gösterdiği sadakatle orantılıdır.

De ki: “Haydi, Allah bunu yasak etti diye tanıklık edecek şahitlerinizi getirin.”. Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların keyiflerine uyma. Çünkü onlar Rablerine başkasını denk tutuyorlar. Araf 172

Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok, ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim uluları da dosdoğru olarak buna şahittir ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O hakîm vardır. Ali İmran 18.

 

Şehit Kime Denir?  Şehit İstismarcılığı konusuna da vurgu yaparak şunları söyledi.

Şehitlik mertebesinin elde edilmesi için kişinin Allah yolunda olması ve bu yolda mücadele etmesi gerektiği anlayışının İslam’i bir esas olduğunu ifade etti.

 

“Şehid olmayı Yüce Allah’tan samimi olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehidlerin derecesine eriştirir” (Müslim, İmâre, 156, 157; Ebû Davud, İstigfâr, 26; Neseî, Cihâd, 36; ibn Mâce, Cihâd, 15

İslam’ın koyduğu bu esası esas almayan bütün ölüler için Şehitlik makamının kullanılamayacağını, bunu kullanan insanların dinin temel kavramlarından olan şehitlik kavramını tahrif ettiklerinin altını çizdi.

Her türlü hayat algısının kendi değerleri için canlarını feda eden insanlar için oluşturdukları bir yüksek makamlar olduğunu hatırlattıktan sonra şunları söyledi; Özellikle halkı Müslüman olan ülkelerde Laikler, Demokratlar ve hatta Komünist sol gurupların bile kendi davaları için canlarını veren kimselere şehid dediklerini, bunun halkın dini değerlerini kullanmak olduğunu ve dini kendi çıkarlarına alet ettiklerini ifade etti.

Laik devletin oluşturduğu kutsallar olan vatan, milleti, bayrak gibi değerler uğruna ölenleri şehit olarak göstererek halkın bu değerlere bağlı kalmasını sağlamayı amaçladıklarını söyledi.

Son olarak Şehitlerin emaneti ve mirası konusu üzerinde duran Şensaltı şunları ifade etti.

Şehitlerin emaneti derken bazı insanların daima şehitlerin ailelerini gündeme gertirdiklerini bunun eksik bir tanımlama olduğunu, oysaki şehitlerin asıl mirasının şu şekilde sıralanabileceğini ifade etti.

Şehitlerin asıl olarak miras bıraktığı şeyin başında onların bıraktığı şehadet şuurunun geldiğini bunula birlikte, şehitlerin sürdürdükleri davalarının geldiği, yine bu dünya hayatının geçici olduğu ve kendisine bağlanıp kalınmaması gerektiğini, yine, ölümün korkulması gereken bir durum olmadığını, ölümün sevgiliye vuslat olduğunu ve gülümseyerek kendisine koşulması gereken bir durum olduğu ve son olarak da bıraktıkları ailelerine sahip çıkmak olduğunu hatırlattı.

Son olarak şehit olmak için Afganistan ve Suriye gibi bölgelere gitmek gerektiği algısının eksik bir algı olduğu, nice şehitlerin ellerine silah (bildiğimiz anlamda) almadıklarını ama şehitlik mertebesine ulaştıklarını ifade ederek Şehit Seyit Kutup ve Şehit Hasan El Benna’yı verdi. Problemin yaşadığımız bölgelerde şahitlik misyonumuzu yerine getiremediğimiz için şehadete ulaşan insanlarımızın olmadığını ifade ederek sözlerine son verdi.

İkinci olarak Hamza Er söz aldı.

Sözlerine Şubat ayının şehitleri ayı olduğunu, bu yada Hasan El Benna, İskilipli Atıf Hoca, Malkom X ve Metin yüksel gibi şehitlerin bu ayda şehit edildiklerini ifade ederek başladı.

Şubat ayı şehadet ayı olarak bilinir. Örnek hareket adamlarının imanları uğruna can verdikleri dönemin genelde Şubat ayına rastlaması bu takvimi bizler için de önemli kılmaktadır diyerek sözlerini şu şekilde sürdürdü;

 

“Bu ay içerisinde şehadet programları düzenler, bilincimizi yenileyen, kararlılığımızı ilan eden etkinliklere imza atarız.

 

Bu geleneği, Müslümanlar arasında Cihad ve şehadet bilincini gündemde tutması açısından önemli görmekle beraber, kavramların Kur’an merkezli değerlendirilmesinin mesajın net ve doğru verilebilmesi açısından zorunlu olduğunun da görülebilmesi gerekmektedir.

 

Şehadet kavramı da diğer Kur’an kavramları gibi anlam kaybına uğramış, verilen mesajlar kavramın içeriğinin daraltılması sonucunu doğurmuştur.

 

Vahyi reddeden, ona karşı olan ideolojiler ve inanç grupları bu Kur’ani kavrama sarılmış, inkar ettikleri, dikkate almadıkları ilahi mesajın bu kavramını kendi ölüleri için kullanmaya başlamışlardır. Sadece Allah yolunda, Allah’ın dininin hâkimiyeti için verilen mücadelenin yiğitlerini tanımlamak için kullanılması gereken kavramın başına “sanat, basın, demokrasi, devrim, ulusal değerler vb.” getirilerek kullanılması büyük bir garabettir.

 

Aynı zamanda hayattan, pratikten kopuk, sadece ölüm anıyla sınırlandırılan bir şehidlik tanımının da kavramda ciddi bir anlam daraltmasına sebep olduğunu da söylememiz gerekir.

 

Tanıklık eden, ortada, adil ve hakkı söyleyen, güvenilir, model olan, ispat eden, kendisine tabi olunan anlamlarına gelen şahitlik, iman edilen değerlerin hayatın her alanında yaşanabilmesi, uygulamaya geçirilmesi noktasındaki çabayı göstermektedir.

 

Bu ay vesilesiyle tertip edilen etkinliklerde, şehadetin sadece bir sonuç hali olarak anlaşılmasının eksik bir algı olduğu dile getirilmeli,  “Şehid” olmanın, “şahid” olmanın bir sonucu olduğu, mü’min şahsiyetin, ancak iman ettiği değerleri hayata geçirerek yaptığı “şahid”lik ve Allah’ın hükümlerini yeryüzüne egemen kılmak, Allah’ın ismini yüceltmek uğrunda yaptığı fedakârlık sonucunda, kesin ilim ve mutlak adalet temeli üzerinde “şehid”liğin söz konusu olabileceğinin hatırlatılması gerekmektedir.

 

Çünkü şehit; Allah(c)’ya tam teslim olmuş, dünyanın ebedi hayata geçişte bir imtihan sahası olduğunu iyi idrak etmiştir.  İslami değerlerin çiğnendiği topraklarda Allah’ın ipine sımsıkı sarılmış, tavizsiz bir hayattan örnekler sunmuştur geriden gelenlere…  “Biz hakikati yaşayan kaç kişiyiz ki ?” sorusunu sormadan, sağına soluna bakmadan, dosdoğru yoldan sapmayan bir hayat sürmüştür. 

 

Zalim idarecilerin hakim olduğu beldelerde, onlara itaat etmemiş, saltanatlarını pekiştiren görevler almamış, önceden senaryosu belli bir oyunun figüranlığını reddederek ilahi senaryoyu alternatif olarak haykırmıştır. Mal, aile, imtihanından haberdar olarak onlara gönlünü kaptırmamış, tek sevgilisi, Allah(c)’a bağlı kalarak, “kalpler ancak Allah(c)’ı zikretmekle tatmin olur.” Ayetinin gereğini yerine getirmişlerdir dedi ve şu ayetleri gündeme taşıyarak sunumunu sürdürdü.

 

“Bizi şahidlerle beraber yaz.”  (3/Al-i İmran 52-53)

 

Ne şahidliği ve hangi şahitler? Allah’ın dinine iman etmiş müslümanın, bu dine tanıklık etmesi istenmektedir. Bu tanıklık, dinin hayatta kalma hakkını pekiştirecek bir tanıklıktır. Bu dinin insanlara vermek istediği hayırlı mesajı destekleyen bir şahidliktir. Kişi canıyla, ahlâkıyla, yaşantısıyla, hayatıyla bu dinin canlı bir şekli olmadıkça bu şahidliğin gereğini yerine getirmiş olamaz. Bu öyle canlı bir tablodur ki insanlar onda bu dinin var olmaya daha lâyık olduğunu, yeryüzünde var olan diğer sistemlere, düzenlere ve organizasyonlara oranla daha iyi ve daha üstün olduğunu rahatlıkla görebilmektedirler.

 

İnsan hayatının temelini, toplumun düzenini, kendisinin ve toplumunun yasasını bu dinden almadığı, bu çerçevede bir toplum kurmadığı, bu sağlam ilâhî sisteme uygun olarak işlerini idare etmediği,bu toplumu kurmak ve bu yaşam biçimini gerçekleştirmek uğrunda cihad etmediği, toplum hayatında Allah’ın sistemini gerçekleştirmeyen başka bir toplumun gölgesinde gerçekleştirmeyen başka bir toplumun gölgesinde yaşamaktansa ilahi nizamın uğrunda ölmeyi tercih etmediği sürece bu şehadetin gereğini ödemiş olmaz.

 

Böylece insan, bu dinin bizzat yaşamaktan daha hayırlı olduğuna, yaşayanların elde etmeye çalıştığı en değerli varlıktan daha aziz olduğuna şehadet etmiş olacaktır. Bu nedenle o “şehid” diye anılacaktır.

 

İşte bu havariler, kendilerini Allah’ın dinine şahidlik edenlerle birlikte yazması için Allah’a dua ediyorlar. Yani bu dinin canlı bir örneği olabilmeleri için kendilerine yardım etmesini ve başarılı kılmasını, O’nun hayat sistemini gerçekleştirme, bu sistemin pratik olarak yaşandığı bir toplum kurma uğrunda cihad etmeye göndermesini diliyorlar… İsterse, bu dinin gerçeğine “şahidlik edenlerden olma kendilerine hayatları pahasına mâl olsun!

 

Bu dua, kendisinin müslüman olduğunu iddia eden herkesin üzerinde düşünmesi gereken bir niyazdır. İşte Havarilerin anladığı İslâm budur. Gerçek müslümanların vicdanlarındaki İslâm budur! Dinine karşı bu şahidlikte bulunmayan ve onu gizleyen, kalben günahkârdır.

 

Kişi müslüman olduğunu iddia edèrde kendisi İslâm’ın öngördüğü bir hayat yaşamaz veya bunu kendi içinde yaşar, fakat onu hayatın her alanında uygulamaz da kendi yaşamını dinin yaşamasına tercih edip Allah’ın hayat için öngördüğü yaşam biçimini yürürlüğe koymak için cihad etmezse o şahitliğinde gedik açmış olur. Veya bu dinin tersine bir şehadette bulunmuş olur.

 

Böyle bir şehadet, başkasının da bu dini kabullenmesiyle engel olacaktır. Çünkü başkaları, bu dine bağlı olanların ondan yana değil onun aleyhine şahidlik ettiklerini göreceklerdir! Kendisi iman edenlerden olmadığı halde, bu dine iman ettiğini iddia etmek suretiyle başkalarını Allah’ın dininden alıkoyanlara yazıklar olsun.

 

 (22/Hac 78)Rasulullah efendimiz biz ümmetine şahittir, bizler de tüm insanlığa şahitleriz. Allah’ın Resûlü çok güzel bir Müslümanlık sergileyerek biz ümmetine şahit oldu. Bizler de öyle güzel bir Müslümanlık sergileyeceğiz ki tüm dünya insanlığına şahit olacağız.

 

(2/Bakara 143)Evet bu ümmet, bizler, biz müslümanlar Bakaradaki âyetle birlikte söyleyecek olursak: “…vasat bir ümmetiz ve de şahit bir ümmetiz…” Bizi bu dünya üzerinde vasat ve şahit bir ümmet yaptı Rabbimiz. Tüm dünya insanlığına karşı hem denge unsuru, hem de kulluğunun şahitleri yaptı Rabbimiz bizi. Hükmüne tüm insanlığın boyun eğeceği, tüm insanlığın bize bakıp hizaya geleceği, sapıkların sapıklık noktalarını bizde anlayacağı, hakkı bulmak isteyenlerin bize bakarak hakkı bulabilecekleri şahit ve denge unsuru bir ümmet yaptı Allah bizi. Yeryüzünün dengesi bizimle, bu ümmetle kurulacaktır.

 

Yeryüzünde Allah’a kulluk bizimle açığa çıkacaktır. Peygamber (as) şahsında yaşadığı Müslümanlıkla nasıl ümmetine kulluğu örneklemişse bizler de tüm insanlık için kulluk nümunesi olmak zorundayız.

Bu görev tıpkı peygamberin ashabına ve diğer insanlara kendisine vahy olunan dini anlatma ve yaşama konusunda şahitlik etmesi gibi bir görevdir. Çok şerefli, ama o nispette de sorumluluğu olan bir görevdir. Ümmeti içinde peygamberin görevi, sorumluluğu ve şerefi neyse diğer toplumlara karşı bizim de sorumluluğumuz ve şerefimiz odur.

 

Bizler müslümanlar olarak şu anda tıpkı peygamber gibi tüm insanlık önünde İslâm’ın yaşanırlılığını pratiğini göstermek zorundayız. Bu konuda peygamberin ümmetine karşı şahit olduğu gibi, biz de tüm insanlara şahitler olmak zorundayız.

 

Peki nasıl şahit olunur insanlara?

Bunun yolu, bütün insanlara bu dini götürür, Kur’an âyetlerini bütün insanlara ulaştırır, dünya üzerinde Allah’tan ve Onun âyetlerinden, cennetten, cehennemden haberdar edilmedik bir tek insan kalmayacak biçimde herkesi haberdar edebilirsek işte o zaman biz insanlara şahitlik görevimizi yapmışız demektir. Tıpkı Resulullahın bu ümmet üzerine şahitlik yaptığı gibi.

 

Öyleyse gelin ey müslümanlar, öyle güzel bir Müslümanlık ya-şayalım ki tüm dünya insanlığı güzeli bizde görsün, kulluğu bizde görsün ve dirilsin. Öyle güzel tebliğ edelim ki Allah’ın dinini yeryüzünde benim bundan haberim yoktu diyen bir tek insan kalmasın.

 

“Böylece biz sizi, insanlara şahit (ve örnek) olmanız için vasat bir ümmet kıldık; peygamber de üzerinizde bir şahit olsun” ayetinin anlamı:

 

Bütün insanların bir araya toplanacağı kıyamet gününde her peygamberden, kendisine vahyolunan Hakk’ı hiç gizlemeksizin söz ve fiil ile ümmete tebliğ ettiğini ispatlayacak deliller göstermesi istenecektir. Buna karşılık ümmetten de, peygamberden aldığı şekliyle Hakk’ı söz ve fiil ile diğer insanlara tebliğ etmek için elinden geleni yaptığını gösterir deliller istenecektir.

 

Şuna da dikkat edilmelidir ki Allah, önderlik şerefiyle, insanlar önünde Hakk’a şahitlik etme görevini aynı düzeyde tutmaktadır. Önderlik şerefli bir konum olmakla birlikte, yanında birçok şerefli sorumlulukları da getirmektedir. Bu görev peygamberin diğer insanlara şahitlik etmesi gibi, İslâm toplumunun diğer insanlar önünde hakkın, doğruluğun ve adaletin yaşayan şahitleri olmalarını ve hakkın, doğruluğun ve adaletin anlamını tüm dünyaya göstermelerini gerektirir.

 

Bu görev sebebiyle hesaba çekilecek İslâm toplumuna çok büyük sorumluluk düşer. Nasıl Hz. Peygamber (s.a.) Allah’ın hidayetini tebliğ etmekle görevli idiyse, aynı şekilde müminler de hidayeti diğer insanlara tebliğ etmekle sorumludurlar. Eğer Allah huzurunda bu görevi ellerinden geldiğince iyi bir şekilde yerine getirdiklerini gösteremezlerse orada cezalandırılacaklardır.

 

Eğer Hakk’ın şahitleri olarak görevlerinde en ufak bir gevşeklik göstermişlerse, kendi kötü amelleri ile birlikte kendi önderlikleri zamanında yayılan kötülüklerden de sorumlu tutulacaklardır. Kıyamet gününde Allah şöyle soracaktır: “Dünyayı kasıp kavuran sapıklık, zulüm ve günah salgınını gördüğünüzde onu engelemek için ne yaptınız?”

 

Peygamber (s) bize şehid, örnek, model olduğu gibi, bizler de tüm insanlığa şehid, örnek, model olma sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmeliyiz.

 

Müslümanlar olarak sorumluluğumuz, insanlığı kurtaracak, karanlıklardan aydınlığa, zulümden adalete çıkaracak tek mesajı taşıyan Kur’an’ın hükümlerine dayalı adalet sistemini modelleştirip insanlığa sunmaktır. Bu büyük sorumluluğumuzu kuşanarak, küresel ve bölgesel ifsada, zulme ve adaletsizliklere karşı, tevhidi ilkelere dayalı sahici ve bütüncül adaleti ikame etmek üzere, adaletin ölçülerini taşıyan Kur’an’a dayalı modeli insanlığa sunmalıyız.

 

Peygamber bize şehid/şahid/örnek/ model olduğu gibi, bizler de Müslüman olmamızın temel gereğini yerine getirip vahyin şahidliğini yapmalı ve insanlara şehid/şahid/örnek ve model olmalıyız.

 

İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, zulüm, sömürü ve haksızlıklardan kurtarıp bütüncül ve sahici adalet sistemine kavuşturacak tek rehber olan Kur’an’ın mesajını, hayatımızda örnekleyip modelleştirerek tüm insanlığa sunmanın, imani sorumluğumuz ve kulluk görevimiz olduğunu unutmamalıyız. 

 

Hayat tarzımızı imanımıza şahit gösteremezken, nasıl şahadetten şehit olmadan bahseder bu kalp? Önümüzde bir şeyler hep çelişkiye dolanırken nasıl bahsederiz şahitlikten?

 

ŞEHİD;  “Tüm arzularım, ibadetlerim, hayatım Allah ‘ın sonsuz varlığına armağan olsun”  diye ant içen, bu andını yerine getirmek için dualarını,  ibadetlerini, hayatını ve en sonunda canını imanına şahit gösteren değil midir?

 

ŞAHİT ise; Allah’ın kâinatta yarattıklarından O’nun tek bir ilah oluşuna, tek Hâkimin O olduğuna şahit olan ve bunu düşünüp, görüp anladıktan sonra bu ilahi hakikatin doğruluğunu “eşhedü” diyerek imanın ilk cümlesiyle ifade edendir. Zira bu ilahi gerçekliğe düşünüp-şahit olmayan nasıl bu uğurda canı pahasına fedakârlık sergiler ki? Hayatını nasıl bu ilahi hakikat için feda kılabilir? Özel terim anlamıyla “şehid” olmayı arzulayabilir? İnsanlar ancak değer verdikleri “değerler” için feda olmayı isterler. Anlamadıkları, benimsemedikleri bir şey için nasıl fedakârlık sergileyebilirler ki? Bu sebeple iman şahitliğini kavrayan ve bunun gerektirdiği şahitliği sergiledikleri örnek kulluklarıyla yerine getirenler, özel anlamıyla “şehid” olmayı ümid ederler.

 

Suriye’de yaşanan olaylara da vurgu yapan Er, orada yaşanan hadiselerin batılı güçler tarafından bilerek sürdürülmesini istediklerini daha sonra Esad’dan sonra gelecek kim olursa olsun onu kabul etmek zorunda kalmaları içindir dedi.

Daha sonra sözü Ahmed Kalkan aldı.

Sözlerine Şehitliği rüyalarımıza bile almadığımızı, zenginlik hayalleri kurduğumuz kadar şehitlik hayalleri kurabildik mi.! diyerek başladı.

Şehitlik Kur’an göre bir ölüm biçimi değil, bir yaşam biçimidir. Kur’nın hiçbir ayetinde şehitlik bir ölüm biçim olarak gündeme gelmez tam aksine bir yaşam bicini olarak gündeme gelir.  Hadislerde ise gündeme getirilir.

Şahit olanların yataklarında da ölseler şehit olacaklardır, am şahit olarak yaşayamayanların cephede bile ölseler şehit olamazlar.

Şehit olmak isteyenlerin şahit olarak yaşamları gerekmektedir.

“Ölmeden önce ölün diye bir zayıf hadis rivayeti vardır.” Bu sözün tam tersi doğrudur. Çünkü Kur’an, “Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin” diyor. Bunun içindirki şehitler kefenlenmezler üzerlerindeki kanlı elbiseleri ile gömülürler.

Ölü olduğu halde diri gibi insanları manevi olarak dirilten bir Şehid Seyit Kutup, sormak lazım acaba omu ölü yoksa biz mi?

Şehitlik dualarına yürekten amin diyemiyoruz bu halimize bile tövbe etmemiz gerekir dedi.

Her gün Fatiha süresini namazlarımızda okurken kendilerine nimet verilenlerin yoluna bizleri iletmesini Allah’tan isterken ki orada nimet verilenlerden bir zümrede şehitlerdir ama bunun ne kadar farkındayız.

İnsanların ölümsüzlük arzuları vardır, asıl ölümsüzlük ise şehitliktedir.

Yalnızca Allah’tan korkan ve başka hiçbir şeyden korkmayan bir kimse olmamız gerekir.

Cenneti olmayan bir dava için insanlar canlarını veriyor da, biz neden sonu cennet olan bir dava için canımızı feda edemiyoruz.

Şehitler aynen bir tohumun toprağa düşüp sonra yeniden dirilmesi gibi, ölüp toprağa düşüp sonra bin dirilen insanlardır.

Cennete giden hiçbir kimse cennetten çıkmak istemez nacak şehitler müstesna denilir hadis rivayetinde.

Hayat iman ve cihattır denilir, hayat cihat ve şehadettir diyoruz.

Ölümden korkan insan her gün ölür ama şehitliğe susayan şehit gibi yaşara ve ölür.

İsrail’in Türkiye ve Suriye’den korkmadığı ama elinde bir taşı olan şehitliğe susamış çocuklardan korkuyor.

Nice cephelerde gerçekleştirilen mücadeleler de şehit olan Müslümanların kanlarının satıldığını ifade etti.

Cephelerde kazanılan başarıların meyvesini Laik ve Demokratların yemesi gibi bir riskin olduğunu hatırlattı.

Kendi yaşadığımız ülkeyi önceliklemeliyiz ve cephelerimizi tek etmemeliyiz. ”Yunus  gibi olma” emrini birazda böyle anlamak gerekir.

Bazı insanların bizi cihada karşı çıkmakla itham ettiklerini oysan cihada karşı çıkmak dine karşı çıkmaktır ve kim bunu yaparsa Allah kahretsin şayet ben bunu yaparsam beni de kahretsin. Biz sadece olayların ferasetle değerlendirilmesini istiyoruz.

Suriye konusunda Esad sonrası iç savaş gibi bir riskin olduğunu ifade etti.

Daha sonra Tövbe süresi 111. Ayeti hatırlatarak sözlerine son verdi.

Misafirler arasında bulunan Mehmet Pamak hocamızda kısaca şu mesajları  verdi.

Sözlerine kendisini gündem getirmesi istenen bir yerel televizyonda gündeme getirdikten sonra kendisi hakkında dava açılan Askerde ölenlerin şehit olmadıkları olayını gündeme getirerek başladı.

Kendilerine yöneltilen ithamlara cevap vermek üzere programa katıldığını ve sunucunun devamlı olarak askerde ölenlerin şehit olup olmadıklarını sorması üzerine konuya girdiğini ve bunların şehit olmadıklarını şehitlerin ancak Allah yolunda ölen kimselerden olacağını ifade etti.

İslam’i değerler karşı düşmanca bir tavır takınan Tsk’nın mensuplarının İslam’ın temel kavramlarını istismar ettiklerini ifade ettiğini ve programdan sonra başta Müslümanlar olmak üzere kendisi hakkında yaygara koparıldığını ifade etti.

Laik düzenin mahkemeleri yargılayıp mahkum etmeden nice Müslüman gurupların kendisini yadırgayarak mahkum ettiklerinin ifade etti.

Bu alay üzerine uzun yıllar yurt dışında kalmak zorunda kaldığını ama o gün hakkı söylediği için duyduğu hazzın çok büyük olduğunu söyledi.

Müslümanları Demokrasinin oyununa gelmemeleri konusunda uyaran Pamak, son yıllarda yaşanan Liberal Demokrasiye doru evrilmelerin çok büyük bir sapma olduğunu ifade ederek sözlerine son verdi.

Sonra sorulan sorulara verilen cevaplarla program sona erdi.

 Haber Hazırlayan: Asım Şensaltık

 


 

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir




Enter Captcha Here :

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Başa dön tuşu