Duyurular
Ramazan’ın Kur’an Ayı Olması ne Anlama Gelmekte?
1436. Hicret yılının Ramazan-ı Şerifi bütün müminler için hayırlı ve bereketli olsun. Bütün insanlığın da hidayeti için bu mübarek ayın dönüm noktası olmasını Rabbimizden niyaz ederiz. İnsanlığın felahı için, İslam’dan başka yol olmadığına da iman ve şehadet ederiz.
Ramazanın Kur’an ayı olduğu malumdur. Ramazanla buluşmak bütün müminlerde olağanüstü bir heyecan uyandırmaktadır. Hayatımızda çok az şey için ancak bu kadar sevinmişizdir. Sanki bütün dertlerimize deva oluyor Ramazan. Bütün bir İslam ümmeti, adeta dolu dizgin ve neredeyse hiçbir kurala uymadan yol alan hayatın el frenini çekiyor, bir ay boyunca bir muhasebe yapıyor. Farkına varmadığımız şeylerin farkına varıyoruz. Lüzumlu-lüzumsuz, kendimize nice meşgaleler çıkarttığımızı idrak ediyoruz. Hayatı daha ‘sakin’ yaşayabileceğimizin bilincine eriyor ve bakışlarımızı kendimiz üzerine daha çok çeviriyoruz.
Ne kadar şükretsek yeridir bu nimetten dolayı, Rabbimize.
Oruç çok etkili bir ibadet, Rabbimizin bizlere büyük bir lütfu. Orucun kazandırdığı hayırlar saymakla bitecek gibi değil. Ramazanın manevi iklimi mümin gönüllere harikulade bir ferahlık veriyor. İftar sofralarının sevinç ve süruru bir ayrı, sahurunki bir ayrı; kıldığımız namazların, Kur’an okumalarımızın sevinç ve süruru daha bir ayrıdır.
Ramazan ayını ve Ramazandaki ibadetlerin verdiği sevinci bilmeyen fert ve toplumlara ancak acınır. İnsan nasıl olur da, İslam’ın bu olağanüstü güzelliklerinden bîhaber kalır, doğrusu akıl erdirmek zordur.
***
Bununla beraber, Ramazanı sadece bireysel bir arınma, içe dönük bir muhasebe, bir nevi inziva olarak da algılamamak gerekir. Ramazan ayının bu harikulade güzel ve etkileyici iklimi, biz Müslümanları fikren mayıştırıcı, uyuşturucu ve büyük sıkıntılarımızı halının altına süpürücü bir etki yapmamalıdır. Belediyelerin “Ramazan sokağı” adı altında Ramazanı eğlenceye dönüştürücü çabaları misali, bizler de Ramazan’ı bir ‘miskinler tekkesi’ne dönüştürmemeliyiz.
Ramazan ayı sadece oruç tutulan ve kişisel olarak kalplerimizin huzurla dolduğu bir mevsim olmayıp, aynı zamanda İslamî şuurumuzun, siyasi bilincimizin, tevhid-şirk ayrımının deyim yerindeyse, zirveye tırmandığı bir mevsim olmalıdır. Yani Ramazan ayı, siyasi basiretimizin köreldiği değil, bilakis bileylendiği günler olmalıdır.
Unutmamalı ki Rasulullah Muhammed (sav) ilk kez vahyi Ramazan ayında telakki ettiği gibi, birçok savaşı da Ramazan ayında yapmıştır. Bedir savaşı ve Mekke’nin fethi Ramazan ayında gerçekleşmişti; Hendek savaşı için hendek kazılmasının başlangıcı, Ramazanın son günlerine denk gelmişti. Öyle anlaşılıyor ki Müslümanlar Ramazan bayramlarını hendek kazarak ‘kutlamış’lardır.
Rasulullah’ın ve müminlerin küfürle savaşları hiç bitmemişti. Küfürle savaş, Ramazanı tali dereceye itiyordu. Rasulullah’ın Ramazan ayına denk gelen gazvelerinde mücahidlere oruç tutturmadığı bilinmektedir. Çünkü orucun kazası olur ama kâfirlerle cihadın, küfürle mücadelenin kazası olmaz. Yeryüzünde, özellikle Müslümanların ülkelerinde küfür, şirk ve tuğyan egemen olduktan sonra, Ramazan ayını kendimiz için azami derecede bereketli kılsak, orucumuzu en ileri derecede huşu ve ihlâsla tutsak, yine de Ramazan bizim için eksik kalacaktır ama biz bunun farkına varmayacağız.
Küfre ve şirke İbrahim Peygamber gibi, asla bitmeyecek bir öfke ve düşmanlık hissetmedikçe, Allah, Rasulü ve müminler ile aramızda gerçek bir velayet bağı oluşturup, kâfirlere hiçbir sevgi duymayan bir iman seviyesine ermedikçe, İslam’ı nefsimize sindirmeyi ve bütün insanları İslam’a çağırma davasını hayatımızın yegâne amacı edinmedikçe, Ramazanlarımız asla Ramazan olmayacak, oruçlarımız oruç olmayacaktır; tıpkı namazlarımızın namaz olmaması gibi, Kur’an okumalarımızın Kur’an okumak olmayacağı gibi…
İbrahim Peygamberin, “aramızda ebediyen düşmanlık ve öfke var” diyerek safını tamamen ayrıştırdığı sistem-ler bugün, beş vakit namazda İbrahim’e dua okuyan ümmetle barışmanın yolunu bulmuş, aradaki düşmanlık ve öfkeyi dostluk ve sevgiye dönüştürmüş bulunmaktadır. Artık Müslümanlar kâfirlere değil, birbirlerine düşmanlık ve öfke duymaktadırlar.
Kâfir rejimler Müslümanların şiarlarını alıp, onları istedikleri gibi sulandırmakta, istedikleri gibi eğip-bükebilmekte, bugünün müşrik zihniyetine uygun hale getirmektedir.
Ramazan ayı ülke genelinde eğlence, orta oyunu, meddahlık, Hacivat-Karagöz tiplemeleri (o da kalitesiz!) gibi eğlence etkinliklerine dönüştürülmekte; televizyonlardan Müslümanları tamamen aşağılayan ve acilen akıl hastanesine yatması gereken bazı insanların hezeyanlarına alet edilmektedir.
Ramazanın Kur’an ayı olmasının anlamını, mukabele okumaktan öteye taşımamız gerekir. Hiç değilse bir avuç da olsa, hayatını bütünüyle Kur’an’a göre tanzim eden bir ümmet oluşturabilmeliyiz.
Ve Ramazan ayı, tam bir infak ayı olmalıdır. Mülkün sahibi Allah’ın verdiği nimetleri, muhtaçlarla paylaşmanın huzurunu bu ayda daha fazla yaşayabilmeliyiz.
Kısacası Ramazanı topyekun bir İslamlaşma mevsimine dönüştürmek bizim irademize bağlıdır.