Ermeni “Soykırımı” Ya da “Katliamı”nın Faili Müslümanlar Değildi
Ermenileri de, Müslüman halkları da katleden aynı seküler zihniyetti
“Ermeni halkını da, Müslüman halkları da, Kürtleri ve Alevileri de katledenler, hep aynı Batıcı, seküler, ulusalcı zihniyetin müntesipleridir. İster “soykırım” densin, isterse “katliam”, işlenen büyük bir vahşetti ve bu vahşetin faili asla İslam ve Müslümanlar değildi. Hem Müslümanları, hem de Ermenileri katledenler seküler Batı zihniyetinin müntesibi ve Batılı emperyalistlerin destekledikleri Türk ve Ermeni ulusalcısı çetelerdi. Batılı emperyalistler ve Rusya, zihinlerini pozitivist seküler ulusalcılıkla işgal edip devşirdikleri Türklere ve Ermenilere, İttihat Terakki ve TAŞNAK-HINÇAK benzeri çeteleri kurdurup desteklemişler ve yüzyıllarca barış içinde yaşamış halklara yönelik “katliamlar” ya da “soykırımlar” yapmalarını bizzat yönlendirmişlerdir. Bu Ermenici ve Türkçü çeteler, asla halklarının iradelerini temsil etmemişler, halklarına rağmen Ermenilik ya da Türklük adına diğer halka yönelik “soykırım” ya da “katliamlar” yapmışlardır. Halkların iradesini temsil etmeyenlerin güç aldıkları odaklar ise her zamanki gibi doğulu ve batılı emperyalist devletler olmuştur”.
“Ermeni katliamı” tartışmaları sebebiyle, özellikle Hırant Dink cinayetinden itibaren konferans, basın açıklaması ve makalelerimde ifade ettiklerimi, güncelliği sebebiyle, günümüzdeki gelişmelere dair ilaveler yaparak paylaşmak istiyorum.
Seküler ulusalcılıkta ve Batıcılıkta ideolojik kardeş olan İttihat Terakki ve TAŞNAK-HINÇAK çetelerinin ortaya çıkışı ve yaptıkları katliamlar
Bilindiği üzere, 1800’lü yılların son çeyreğinde ve 1900’lü yılların başlarında, Batının seküler değerleri ve ulusalcılık, ırkçılık anlayışı İslam coğrafyasına da Batı işbirlikçisi kadrolarca taşındı. Sosyolojik olarak da olsa ümmete dayalı ve Allah’ın gayrimüslim kullarına da adaletle muamele edilenOsmanlı ülkesinde Türkçülüğü ve ilk bölücülüğü başlatanlar batıcı ulusalcılardı. Bunlar, Avrupa’da eğitimini gerçekleştirmiş ve modern paradigmanın üretimi pozitivizmi içselleştirerek İslam inancına ve ümmet bilincine düşmanolarak ülkesine dönmüş ve Türkçülüğü ideolojileştirmeye çalışan “Jön Türkler”di.
Bizzat Osmanlı yönetiminin eğitim alanında gerçekleştirdiği Batı değerleri eksenli eğitim reformu ve tercüme pozitivist eserlerin sağladığı akıdevi ve kültürel kirlenme de, bu tür İslam karşıtı Batıcı, laik ve ulusalcı akımların yeşermesi ve gelişmesi için gerekli mümbit ortamı sağlamıştı. İşte böylece, asırlarca farklı ırk ve dinden insanları, iyi komşuluk ilişkileri ve adalet zemininde, huzur içinde ve insanca bir arada yaşatan İslam hukuku, ahlakı ve kültürü dışlandıkça, ulusalcı seküler Batıcı anlayışlar siyasi, bürokratik kadroları ve aydınları kuşattıkça, bölgemizde ve ülkemizde, ırk ve din ayrımcılığına dayalı anlayışlar çeteler halinde ortaya çıkmaya ve hâkimiyet mücadelesi vermeye başladılar.
İşte bu süreçte, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) önce Türkçü bir çete olarak organize oldu. İşte bu Türkçü Batıcı çete içinde ise, Osmanlı ve İslam karşıtı Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklardan batıcılar da yer aldılar. (Nedense, Yahudi ve Ermeni kökenliler de ilk Türkçülerin arasında yer aldılar ve Osmanlı imparatorluğunun parçalanma, dağılma sürecini, Batı desteğinde birlikte hazırladılar. Abdülhamid’i tahttan indirenlerin arasında Türkçü Batıcı Ermeni, Rum ve Yahudiler de vardı, hatta ön plandaydılar). Türk ulusalcısıİttihat ve Terakki (İT) çetesinin mensupları, günümüzün Susurluk, Şemdinli ve Ergenekon çetelerinin öncüsü olarak, provokasyonlar, suikastlar ve darbeler gerçekleştirerek ülke yönetimine el koydular.
Aynı süreçte Batının seküler paradigmasının ürettiği ulusalcılık virüsü, gayrimüslim azınlıkların içine de yine aynı yollardan Batı kanalı ve desteğinde sızmaya başladı. Özellikle Ermeni halkı arasında, Batı seküler zihniyetinin bir başka versiyonu olan Rusya’nın da desteğiyle bu virüs yer edinerek, çeteler oluşturdu. İşte Rusya ile işbirliği halinde ve Batı desteğinde hareket eden ve Bağımsız Ermenistan devleti kurmayı hedefleyen bu TAŞNAK (1890’da Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te kurulmuştur) ve HINÇAK (1887 de İsviçre’nin Cenevre kentinde kurulmuştur) gibi Batıcı ulusalcı Ermeni çeteleri, Ermeni halkının çoğunluğunun da tasvip etmemesine rağmen Müslüman halka yönelik katliamlar gerçekleştirdiler.
Aynı şekilde İttihat Terakki çeteleri de darbelerle devleti ele geçirdikten sonra, 1915 yılında aynı Batı paradigmasının yönlendirdiği ulusalcı yaklaşımlarla ve Batı desteğinde, Ermeni çetelerle hiçbir alakası olmayan mazlum ve masum Ermeni halkını yaşlı, kadın, çocuk topluca ve kış şartlarında tehcire zorlamışlar, bu tehcir yolunda, kasten salıverilen suç örgütlerinin saldırılarına maruz kalmalarına yol açılarak yüz binlercesinin telef olmasına, büyük bir katliamın yaşanmasına sebep olmuşlardır. Batı desteğinde ve işgalci Ruslarla işbirliği yapıp çeteler kurarak Müslüman halka saldıran Ermeni katiller ise, devlet olamadan çete boyutunda kaldılar ve bu sebeple adalet ve hukuk vaat etmeleri söz konusu değildi. İT çetesi ise devleti ele geçirdikleri, devlet adına hareket ettikleri için, devlet olmaktan kaynaklanan adalet ve hukuk vaadleri söz konusuydu. Bu sebeple, iki tarafın katliamları da haksız, hukuksuz ve insanlık dışı olmak bakımından eşit olsalar da, İT’çilerin katliamının, vatandaşlarına hukuk, adalet ve güvenlik sağlamakla mükellef devlet adına işlendiği için daha büyük ve daha çirkin olduğunu ve bu sebeple de daha derin izler bıraktığını adaletle tespit etmemiz gerekir.
Eğer İT’i oluşturan kadrolar, İslam’dan uzaklaşmasalardı, her şeyden önce kavmiyetçilik virüsüne esir olmazlardı. Ve “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür…” (Maide 32) ayeti gereğince, değil yüz binlerce masum insanı, kadın, çocuk ayırmadan “tehcir” adı altında bile olsa ölüme sevk etmek, tek bir masum insanı bile haksız yere öldürmeleri asla mümkün olmazdı. Aynı şekilde “insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmedin”(Nisa 58) ayetleri varken, bu kadar büyük adaletsizlikleri işleyemezlerdi. O gün de bugün de, insanları kitleler halinde katledenler, içlerinden çıkan ve halklarına rağmen katliamlar yapan çetelerin suçunu masum kitlelere yükleyip, cezasını kitlelere kesip haksız yere masum canlara kıyanlar, İslam dairesinin dışına çıkmadan asla bunları yapamazlar. İşte Batıcı çeteleri bu tür vahşetleri işlemeye sevk eden İslam’dan uzaklaşıp hatta İslam’a düşmanlaşarak seküler bir sapkınlıkla fıtratlarını da bozmuş olmalarıdır.
Bu çetelerin yaptıkları katliamlardan, seküler ulusalcı zihniyet ve emperyalist devletler de onlar kadar sorumludurlar
Sonuçta, hem Ermeni çetelerinin hem de Türk ulusalcısı İT çetesinin arkasında aynı Batılı devletler ve aynı batı paradigmasının ürettiği ulusalcılık ve seküler Batı kültürü yer almaktadır. Aynı kadrolar, Batı işbirliğiyle Osmanlı devletini de, batının iç çatışması olarak başlayan 1. Dünya savaşına sokmuşlar ve batı yanlısı ulusalcı politikalarla koca imparatorluğu yaklaşık 10 yıl içinde tasfiye etmişlerdir. İşte bu süreçte ülkenin Arap, Kürt, Türk vd Müslüman halklarının, milyonlarcasının bütün cephelerde telef olmasına, kalanların ise büyük acılar yaşamasına, maddi, manevi büyük kayıplara uğramasına sebep olmuşlardır.
Sadece Çanakkale’de bile Alman generallerin ve devşirilmiş İT subaylarının komutasında büyük bir hezimeti bu ülke halklarına yaşatarak, yüz binlerce Müslüman gencin katledilmesine sebep olmuşlar, sonra da bu hezimeti zafer olarak yutturmaya kalkmışlardır. Geleceği inşa edecek Müslüman gençleri, Batı yönlendirmesiyle Çanakkale’de yok ettikten sonra meydan emperyalistlerin devşirdiği İT kadrolarına, İslam karşıtı seküler, pozitivist ulusalcılara kalmıştır. “Çanakkale geçilmez” yalanlarıyla kamufle edilse de Çanakkale geçilmiş, ülkemize girmesinler diye yüz binlerce Müslüman gencin can feda etmesine rağmen, bu emperyalist devletlerin seküler kültürü yeni “Cumhuriyet”i kuran kadrolarca ülkenin bütününe terör estirilerek hakim kılınmıştır. Hilafetin kaldırılması ve İslam şeriatına göre hükmedilmesine son verilmesi, laik bir ulus devlet kurulması karşılığında, geçilmedi denilen Çanakkale savaşından kısa süre sonra İstanbul’a geçip işgal etmiş bulunan emperyalist güçler, tek bir silah sıkılmadan İstanbul’dan ayrılmışlardır.
Bu sebeple, bütün Batı devletlerinin ve batı kültürünü temsil edenlerin ve aynı kültürün yerli temsilcilerinin hep birlikte hem Ermeni halkından hem de Kürdüyle, Arabıyla, Türküyle tüm Müslüman halklardan özür dilemeleri gerekmektedir. Aslında, Ermeni çeteleri de Batıcı ve seküler Batı kültürünün temsilcisi olduklarına göre, onların Batı desteğinde gerçekleştirdikleri Müslüman halka yönelik katliamlar sebebiyle de, Batılı devletler ve günümüzde hâlâ bunca acıya yol açan Batı seküler emperyalist model ve değerlerini savunan liberal-sol-demokrat batıcılar özür dilemelidirler.
Özetle,1915’de Ermeni halkına yönelik acımasız katliamdan da, hem seküler modern ulusçuluk ve ulus devlet virüsünü üretip yayarak, hem de Ermeni çetelerini ve Türk ulusalcısı İT ve bilahare darbeci seküler Kemalist çeteleri oluşturup destekleyerek, bölge halklarına bunca acıyı yaşatmalarına zemin hazırlayan başta Fransa olmak üzere Batılı emperyalist devletler ve seküler kültürleri birlikte sorumludur.
İT bakıyesi Kemalist çetelerin Cumhuriyet döneminde yaptıkları zulüm ve katliamlardan da aynı Batı zihniyeti ve emperyalist devletler birlikte sorumludurlar
İT’nin devamı olan bir başka Batıcı grup ise, yine Batı desteğinde ve Batının seküler değerlerine dayalı olarak, TC laik ulus devletini kurmuşlardır. İşte bu İT kültürünün, seküler zihniyetinin sürdürücüsü Batıcı kadro da, Kemalizm adı altında Batı kültürüne dayalı Türk ulusalcılığını dinleştirerek, jakoben, şiddete dayalı, militarist politikalarla bu ülkenin Kürt, Arap, Türk vd bütün halklarına zorla kabul ettirmeye çalışmışlardır. Toplum mühendisliğine dayalı bu zorla modernleştirme, batılılaştırma projesini tutturabilmek için büyük zulümlerin, baskı, yasak ve katliamların altına imza atmışlardır. Müslüman halkları asimile etmek, kök kimlik ve değerlerinden koparmak için uygulamaya koydukları projeleri başarıya ulaştırmak için, öncelikle eğitim ve kültür politikalarını ideolojik dönüştürme projelerinin aracı olarak kullandılar, zihinleri baskıyla işgal edip tek tip itaatkâr vatandaşlar yetiştirmeye çalıştılar.
Halkı sindirip seküler yönetimlerine itaatkâr kılmak için, Ağrı, Zilan, Diyarbakır ve Dersim katliamlarında Müslüman Kürt ve Alevi halklarından on binlerce sivil masum insanı, kadın, çocuk ayırmadan katlettiler. Kesin sonuç alabilmek için, bir yandan İstiklal Mahkemelerinden DGM’lere kadar yargıyı, terbiye edici, hizaya sokucu bir kırbaç gibi kullanırken, diğer yandan da darbeleri, çeteleri sürekli araç olarak kullanmaya devam ettiler. İstiklal mahkemeleri denilen zalim cellatların emriyle binlerce masum Müslüman’ı katlettiler. Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, Başbağlar vb illerde gerçekleştirilen derin çete provokasyonlarına dayalı katliamlar, Susurluk, Şemdinli, Ergenekon vb devletin en üst kademelerinden sahiplenilerek desteklenen, devlet içinde kadrolaşan çetelerin faaliyetleri de tam olarak aydınlatılamadan duruyor. İşte Türk ulus devleti adına işlenen tüm bu katliamlardan, faili meşhur cinayetlerden, yargısız infazlardan, provokasyonlardan, zulümlerden, hem Türk ulus devleti, hem de bütün bu yapılanları bilerek, sürekli Kemalist kadroları, darbecileri destekleyen Batılı devletler ve Kemalizmi üreten seküler modern paradigma sorumludur.
Batıcı Ermeni çetelerinin zihniyetine sahip olan Ermeniler de yine Batı desteğinde Ermeni ulus devletini yönetmektedirler. O günkü Batıcı seküler ulusçu Ermeni çetelerinin Müslümanlara yönelik katliamından nasıl aynı zamanda onları yönlendiren Batılı emperyalist devletler de sorumlu ise, bugün Batıcı seküler Ermeni ulus devletin yine Batı desteğinde Karabağ’da, Hocalı’da gerçekleştirdiği mazlum Azeri halkına yönelik zulüm ve katliamdan da, hem Ermeni ulus devleti hem de mensup olduğu seküler batı kültürü ve destekçisi Doğulu (Rusya) ve Batılı (Fransa, İngiltere vb) emperyalistler sorumludurlar.
Kemalist Cumhuriyet döneminde aynı batıcı ulusalcı kadro, Müslüman halklara ve diğer gayri Müslimlere karşı da dışlayıcı, baskıcı tutumunu sürdürdü
Bunlara ilaveten, Fransa’dan ithal edilen seküler ulusalcı, laik ulus devlet anlayışıyla, 1915 katliamının faili İT’nin devamı Kemalist Batıcı kadrolar, bir yandan mübadele ve 6-7 Eylül misali derin çete provokasyonlarıyla gayrimüslimlerden hâlâ var olanlarını, ulus devletin ideolojisi ve homojen bir ulus oluşturma projesi istikametindeki zorbalıklarla ülkeden kovmaya ya da korkutup kaçırmaya yönelik projeler, provokasyonlar yaptılar.
Diğer yandan da, çoğunluk Müslüman halkları şiddete dayalı politikalarla, baskı, yasak ve çok boyutlu hukuksuzluklarla Batıcı resmi ideoloji istikametinde hizaya sokmaya çalıştılar.Türk ulusalcılığına dayalı seküler modernleştirme projesi önünde engel olarak gördükleri İslami kimliği, İslam şeriatını ve Kürt kimliğini ötekileştirip, tehdit ve düşman ilan ederek, inkâr ve asimilasyon politikalarıyla yok etmeye çalıştılar. Bu sebeplerle, hem çoğunluk Müslüman halklara, hem de azınlık gayrimüslimlere büyük acılar ve ıstıraplar yaşattılar.
Bugün hâlâ çözülmesi engellenen bu sorunlar da, tıpkı Ermeni ve İT çetelerinin ikisi de batının seküler değerleri adına şiddeti tırmandırıp, hakimiyet kurma amacıyla şiddetten ve mazlum halkların kanını akıtmaktan beslendikleri gibi, aynı çatışma ortamı da ısrarla sürdürülüyor. Bu bağlamda, Batıcı Türk ulusalcısı çetelerin, yine Batıcı ve ulusalcı PKK ile de işbirliği halinde Türk ve Kürt halklarını birbirine kırdırma, şiddeti tırmandırarak kaos oluşturma ve böylece hakimiyetlerini ve çıkarlarını sürdürme mücadelesi ve kan dökücü zulümleri acımasızca devam ettiriliyor. Yani, ikisi de batıcı, laik ve ulusalcı olan ve ikisi de İslam şeriatına düşman olduklarını ve bu amaçta örtüştüklerini açıklayan Türk ve Kürt Kemalistlerinin Müslüman halkların kanını dökücü çabaları devam ediyor. Bugün İslam karşıtı seküler Kürt Kemalistlerinin temsilcisi HDP’nin seçim beyannamesinde, ideolojik dedeleri olan İT tarafından yapılmış olan “soykırım” ya da “katliam”dan dolayı özür beyanına yer vermiş olması da, aynı katil zihniyetin temsilcileri olarak bu konudaki sorumluluklarını kabul ettiklerini göstermesi bakımından önemlidir.
Tüm bu katliamların ve bunları gerçekleştiren Batıcı çetelerin, darbecilerin seküler zihniyetinin bugünkü temsilcileri, mazlum halklardan özür dilemelidirler
Yerli Batıcı seküler ulusalcı kadroların yol açtıkları bütün bu ıstırapların, acıların arka planında hem Batılı emperyalist devletler var ve hem de Batının modern paradigmasının ürünü ideolojiler, düşünceler var. Hem Ermeni, hem de Türk ve Kürt ulusalcısı çete ve kadrolarının destekçisi, teşvikçisi ve fikir babası hep Batı ve Batlılardır. Bu sebeple katliamları yapan iki tarafın eline de hem batıl fikir, hem kör şiddet silahını tutuşturan ve tarafları birbirine karşı tetikçi olarak kullanan aynı Batı ve seküler paradigmasıdır. Hıristiyan Ermeni, Müslüman Kürt, Azeri, Türk ve Arap mazlum halkları ise, Batının ve tetikçisi konumundaki seküler ulusalcı işbirlikçi Türk, Kürt ve Ermeni çetelerinin, Batı destekli seküler Türk, Ermeni ulus devletleri ile Batılı emperyalistlerin bu kanlı ideolojik, siyasi oyununun mağdurları konumundadırlar.
Tehcir ve mübadeleyle gayrimüslim halklara, şiddete dayalı jakoben modernleştirme projesi ve ulusalcı-laik asimilasyon politikalarıyla, hukuk dışı İstiklal mahkemeleriyle, devlet içi çeteler eliyle gerçekleştirilen provokasyonlarla Müslüman Kürt, Arap ve Türk halklarına farklı boyutlarda zulümler yapan kadrolar, Avrupa’nın faşist dönemini taklit eden batıcılardı. Bugünün liberal-sol-demokrat batıcıları da, bugünün görece özgürlükçü Batı değerleri adına da olsa, netice de aynı Batı kültürü adına, mazlum Ermeni halkından özür dilemelidirler. Gerek Ermenilere ve Müslüman halklara Türk ulusalcılığı, gerekse Müslümanlara Ermeni çeteciliği adına yapılan katliamlardan, kesinlikle genel anlamda bu halklar sorumlu değildir. Ve bu sebeple özür dilemek de, bu halklar adına değil, ancak zulmü gerçekleştiren seküler ulusalcılıkları üretip, yüzyıllarca bir arada insanca yaşamış halkların arasına çeteler halinde sokan seküler batı kültürü adına olmalıdır.
Bugün batıcı yazarların, seküler ideolojik dedelerinin zulmü dolayısıyla Ermeni halkından özür dilemeleri, bizce doğru ve anlamlı, ama yetersizdir. Onların bu özür dilemelerine karşı çıkanlar ise, daha çok, bugünün zulümlerinin de altında imzası olan ve İT zihniyetini sürdüren ulusalcı Kemalist kesimler, günümüzün faşist batıcıları ya da ulusalcılarıdır. Özür dilemeye tepki gösterenlerin bir kısmı da, devlete süreklilik ve kutsallık izafe eden “millici-ulusalcı” ve Türkiyeci hislerle böyle davranmakta, aslında onlar da yine aynı liberal-demokrat düşünceye kendilerini nispet edip, AB ile entegrasyonu savunmaktadırlar.
Fikir kökü itibariyle faşist batıcı dedelerinin zulmünden dolayı, liberal-sol-demokrat torunların özür dilemesi anlamlıdır, doğrudur ve gereklidir. Ancak yalnız gayrimüslim halka yapılan zulümlerin özrünü dilemenin yeterli olmadığını, aynı dedelerinin yaklaşık 100 yıldır yapa geldikleri Müslüman halklara yönelik zulümlerden dolayı da özür dilemeleri gerektiğini unutmamalıdırlar. Hani “tekil özgürlük talebi yanlış”tı ve “bütün özgürlükler birlikte verilmeli” idi ya, işte tıpkı onun gibi, dedelerinin yaptıkları zulmün sadece birisi için özür dilemelerinin de yeterli olmadığını, bütün zulümlerin özrünü hep birlikte dilemelerinin asgari tutarlılık gereği olduğunu bilmeleri gerekiyor. Kürd’üyle, Arab’ıyla, Azeri’siyle, Türk’üyle biz mazlum Müslüman halklar ise, mazlum Ermeni halkının yanında yer alıyoruz. Ermeni ve Türk ulusalcısı Batıcı çetelerinin ve destekçileri batlı emperyalistlerin ortak zulmünün mağduru, yani özür dilemesi gereken değil de özür dilenmesi gereken konumunda bulunuyoruz.
Bugün halkın iradesini temsil eden muhafazakar siyasetçiler de, “Bizim ecdadımız zulümetmemiştir” diyerek İT çetelerinin yaptıklarını sahiplenip savunmaktadırlar
Maalesef bugün İslami kimliği ve ilkeleri, laik, ulusalcı, liberal, demokrat ve muhafazakâr politikalarına kurban edenler de, “tarihimizle gurur duyuyoruz, bizi sıkıntıya düşürecek bir tarihimiz yok” efelenmeleriyle, İT (İttihat ve Terakki), Ergenekon ve Kemalist çetelerin o gün ve bugün yaptıkları katliamlara meşruiyet kazandırmaya çalışan, utandırıcı tutumlar sergileyebilmektedirler. Bu devletçi, ulusalcı kirlilik sebebiyle, Müslüman, Kürt, Ermeni, Alevi vb halklardan milyonlarca masum insanın kanlarını döken zalimleri, cahiliye taassubuyla sahiplenip, bu hukuk tanımaz, insani ve ahlaki değerleri yitirmiş katillerin, canilerin savunuculuğunu yapabilmektedirler.
En son Tayyip Erdoğan’ın “Barış Zirvesi”inde yaptığı konuşmasında: “1915’te yaşanan, Ermeni nüfusunun ülkenin güney kesimlerine göç ettirilmesidir” cümlesiyle yaşanan büyük vahşeti normalleştirme gayreti göstermesi ve ardından da “Bizim ecdadımız zulmetmemiştir” ifadesini kullanması gerçekten ibret vericidir. Sadece kendilerinin kabul ettiği şekliyle bile, aralarından çıkan çetelerin yaptıkları yüzünden milyonu aşkın halkı kadın çocuk kitleler halinde zor şartlarda tehcir etmek ve yolda ölümlerine sebep olmak, başlı başına bir zulüm değil midir? Muhafazakar ulusalcı kirliliklerden sıyrılıp İslami adalet ölçüleriyle bakılabilseydi, “zalim de olsa, mazlumda olsa kavmini haklı bulup savunmak” şeklinde tezahür eden cahiliye taassubu yerine, yapılan büyük vahşetin failleri kim olursa olsun açıkça kınanır, kim olursa olsun mazlumların, mağdurların yanında yer alınırdı.
Halbuki, bu taassubu aşıp aklı selimle düşünebilselerdi şunu kolayca anlarlardı; 1925-1935 arasında ve sonrasında, İslam şeriatının tatbikiyle adaletin tesisini istedikleri, ya da temel haklarını talep ettikleri için, on binlerce Müslüman Kürdü, 1937-38’lerde sisteme sorun çıkarır diye on binlerce Alevi’yi gözünü kırpmadan katleden zihniyetin, o gün de Ermeni halkına yönelik kimilerine göre “soykırım” ya da “katliam”, “tehcir” veya “büyük zulüm” yapmış olması neden mümkün olmasın? Üstelik yeni hazırlanan iddianamelerde ortaya konduğu kadarıyla, Camileri bombalayıp binlerce Müslüman’ı katletmeyi planlayanların, kendi karakollarının basılmasını seyredenlerin, hatta bu saldırılara destekçi olanların, halka ve inancına savaş açıp darbeler yapanların, planlayanların aynı İT zihniyetinin devamı olduğu son derece açık değil mi? Ve bugün bile bu kadar zulmü yapanların, aynı çarpık zihniyetin doğal bir sonucu olarak, o gün de Ermeni halkına yönelik katliamları kolaylıkla yapmış olabileceklerini ve bunların asla savunulamayacağı nasıl akledilmez? Çünkü o günkü İT’in, bugünkü Ergenekon’un, darbeci Kemalistlerin zihniyeti Fransa’dan ithal edilen seküler laik ulusalcılıktır. Katliamları sağlayan da işte bu Fransız, İngiliz ve Batı seküler ulusçu zihniyetidir.
Sonuçta 1915’teki ve bugünkü tüm bu katliamlardan, İT ve Ergenekoncu darbeci Kemalistler kadar, bu zihniyetin merkezi Batı ve AB de sorumludurlar. Ancak bugünkü AKP yönetiminin, bir yandan Dersim için özür dileyip, İstiklal mahkemelerini tartışmaya açarken, darbeci Ergenekoncuları tasfiye etmeye çalışırken, diğer yandan bugünkü Kemalistlerin, Ergenekoncu darbecilerin dedeleri olan İT’cilerin yaptığı Ermeni “soykırım” ya da “katliamını” yok sayarak, üstelik de bu katliamı, “soykırım” ifadesine takılarak onun dolaylı müsebbibi AB’ne karşı savunmaya kalkışması büyük bir çelişki ve tutarsızlıktır. Bu tutarsız yaklaşımla, ulusçu katliamcı zihniyeti ulusal dava gibi savunmak, aynı zamanda Ergenekon çetelerine kan pompalamak suretiyle bindiği dalı kesmek, kendi kuyusunu kazmak, darbecilerle ittifak yapmak anlamına da gelmez mi? Ayrıca, tarihteki zulümleri sahiplenip savunmak, sonuçta yeni katliamlara meşruiyet zemini hazırlamak değil midir?
Tarihte ve bugün, Afrika, Asya ve Ortadoğu’da büyük katliamlar, soykırımlar, soygunlar, tecavüzler gerçekleştirmiş ve halen gerçekleştirmeye devam etmekte olan Batılı seküler emperyalist katil demokrasiler ve Haçlı seferleriyle büyük katliamlara imza atmış Papalık, bütün dünya mazlum halklarının ve özellikle de mazlum Müslüman halkların önünde başlarını utançla yere eğip özür dilemek konumundadırlar.
Buna rağmen bu zalimler, katil sömürgeci demokrasiler ve katil emperyalist Papalık, bir de utanmadan kendi zihniyetlerince devşirilmiş Ermeni ve İttihatçı çetelerin yine kendi destekleriyle yaptıkları bazılarına göre “soykırım“, bazılarına göre ise “katliamların” faturasını bile Müslüman halklara kesmeye kalkışmaktadırlar. İşte bu suçlama karşısında, bugün halkın iradesini temsil eden siyasilere düşen sorumluluk, geçmişte seküler Batıcı İT yönetiminin, halkın iradesine ipotek koyup darbeyle ele geçirdikleri devlet otoritesini kullanarak, yaptığı katliamın savunmasını yapmak yerine, onları kınayarak bu iddianın sahibi emperyalist demokrasilere şöyle seslenmek olmalıydı: “Evet geçmişte sizin devşirip desteklediğiniz İT ve Ermeni çeteleri bu tür katliam ya da soykırımlar yapmışlar haklısınız, ancak bunun sorumlusu İslam ve Müslüman halklar değil, sizin seküler zihniyetiniz ve bu çetelere destek veren emperyalist devletlerinizdir”.
Müslümanlar’ın, saltanat gibi siyasal sapma süreçlerinde bile, Gayrimüslimlere tanıdığı temel haklar dünyadaki hiçbir demokratik ülkede Müslümanlara tanınmış değildir
İslam, Allah’ın bütün kullarına bu imtihan dünyasında kendilerini özgürce gerçekleştirebilecekleri adalet vasatını sunar. Çünkü “dinde zorlama yoktur”(Bakara 256) ve“dileyen özgür iradesiyle iman edip dileyen de özgürce inkar edebilmelidir” (Kehf 29). Bu tercih özgürlüğü İslam’ın güvencesi altındadır. Bu yüzden saltanat dönemlerinde bile Gayrimüslimlere tanınan temel haklar ve özgürlükler, bugün bile hiçbir demokratik ülkede Müslümanlara tanınmış değildir.
Bu sebeple biz Müslümanlar, tarih boyu gayrimüslimlerle dillere destan güzel ilişkiler, iyi komşuluklar gerçekleştirerek geldik. Ta ki, İslami kimlik ile gerçek adaleti ve insanlık onurunu temsil eden İslam şeriatı tehdit ve düşman ilan edilip, onun yerine insani/fıtri değerleri de çürüten, batının seküler ulusalcılığının ve poztivizm sapkınlığının ikame edilmesine kadar. Müslüman halklara da, gayrimüslim halklara da zulmedenler, katliamlar yapanlar, işte bu sapkın seküler zihniyet tarafından devşirilen Batı emperyalizmin uşağı “Beyaz Türkler” olmuştur.
Gayrimüslimlerin mallarına el koyan da, Müslümanların Türkiye bütçesini defalarca katlayacak İslami vakıflarının mallarını gasp eden de aynı zihniyettir. Halkın kaynaklarını transfer ederek, hortumculuk kültürünü, “Devletin malı deniz yemeyen domuz”, “bal tutan parmağını yalar”, “kalkınmak için öncelikle din ve namus anlayışını kaldırmalıyız” diyerek meşrulaştırıp, halkın sırtından çalınanlarla statükocu bir kapitalist sınıf oluşturan da, hep aynı batıcı ulusalcı laik kadrolardır. Bu duruma göre, sadece Ermenilerden değil, Kürdüyle, Arabıyla, Türküyle tüm Müslüman halklardan özür dilemek üzere faşistiyle, sosyalistiyle, liberaliyle ve devletiyle tüm batıcıların kapımızda kuyruğa girmesi gerekiyor, ama bu ahlaka henüz çok uzakta bulunuyorlar.
Seküler sapkın zihniyet ve bu zihniyetin temsilcisi emperyalist devletler, bugün de tüm dünyada ve denizlerde mazlum halklara “soykırım” yapıyorlar
Bugünün özür dileme eylemcisi liberal-sol/sağ-demokratlar, temsil ettikleri düşüncenin, aynı modern paradigmanın ürünü komünist ideolojinin çöktüğü iddiasıyla daha da şımararak, “tarihin sonu”, “medeniyetler çatışması” vb iddialarla dünya insanlığına, özür dilenmesi gereken yeni acılar yaşatmaya devam ettiğini de görmelidirler.
Afganistan, Çeçenistan, Pakistan, Irak, Filistin vb ülkelerde, aynı seküler modern paradigmanın ürettiği liberal laik demokrat sistemlerin gerçekleştirdiği ya da Siyonizm örnekliğinde olduğu gibi arsızca desteklenen ve halen de devam eden, milyonlarca masum yerli halkı katleden emperyalist işgallerin hesabı ne zaman sorulacak? Daha sonraki zamanlarda da bugünün zulümlerinin özrünü kendi çocukları dilemesin istiyorlarsa, daha fazla geç kalmadan, aslında sadece komünizmin değil, kapitalizmi, liberalizmi, piyasa ilahını da üreten modern paradigmanın çöktüğünü görmeli ve dünya insanlığına acıdan, ıstıraptan ve sömürüden başka bir şey veremeyen bu yanlış yoldan, seküler modern paradigmanın ürünü model ve ideolojilerden, tahrif olmuş, yozlaşmış inançlardan dönmelidirler. Ayrıca bu katil ideoloji ve modellerin işgallerinin sona ermesi için bir an önce harekete geçmelidirler.
Kısmen özrü dilenen geçmişte de, henüz özrü dilenmeyen bugünde de, fıtratları bozup, insani değerleri çürüterek, insanlık onurunu ayaklar altına alarak, insanı kendine ve Rabbine yabancılaştırarak, insanlığı birbirinin kurdu haline getirenin, Batının seküler, paganist kültürü olduğunu fark etmelidirler. On milyonlarca Kızılderili’yi topluca yok eden, bir o kadar siyahi Afrikalıyı yurtlarından kaçırıp köleleştiren, mazlum milyonlarca halkı soykırıma uğratan, kaynaklarını çalan vahşi Avrupalılardır. Afrika, Asya ve Ortadoğu’nun mazlum halklarının kanı ve gözyaşı pahasına çaldıkları kaynaklarıyla kendilerine lüks hayat standardı oluşturan katil sömürgeciler, açlığa mahkum ettikleri bu halkların çocuklarının büyük dıramını görmezden geliyorlar.
Bugün ölüm riskini göze alıp denizleri aşarak kendilerinden çalınanlarla oluşturulan refahtan pay almaya, hiç değilse karınlarını doyurmaya koşmalarına ve binlercesinin bu yolculukta denizlerde boğulmalarını utanmazca bir duyarsızlık içinde alçakça seyrediyorlar. Çaldıklarından az bir kısmını iade etseler, o insanlar kendi ülkelerinde insanca yaşamak imkanına kavuşabilecek iken, onlar ancak zalimlere yakışacak bir ahlaksızlıkla, yoksullaştırdıklarını ülkelerine sokmamanın, geri püskürtmenin tedbirleri üzerinde konuşuyorlar. Yani geçmişte hırsızlık için yaptıkları katliamlar gibi, o yoksullaştırılmış mazlum halkların çocuklarına, onlardan çaldıklarından karınlarını doyuracak kadar bile pay vermemek için bugün de yeni soykırımların denizlerde yaşanmasına yol açıyorlar.
Haçlı kiniyle İslam coğrafyasına düzenlenen saldırılarda vahşi katliamlar ve soygunlar gerçekleştiren, Filistin’i ve Kudüs’ü işgal edip katliamlar yapan, Siyonist katilleri destekleyerek mazlum halka soykırım yapmasına göz yumanlar da aynı ahlaksız Amerika ve Avrupalı emperyalistlerdir. Kendi aralarında on yıllarca sürdürdükleri mezhep savaşları ile I. ve II. Dünya savaşlarında yüz milyonun üzerinde insanı da katledecek kadar gözü dönmüş olanlar da işte bu Batılılardı. Afrika’da Libya, Tunus, Fas, Cezayir vb ülke halklarını en vahşi uygulamalarla tam anlamıyla soykırım yapan, daha çok yakında Bosna, Afganistan, Irak, Suriye gibi ülkelerin halklarını milyonlarca masum çocuk, kadın sivil insanı katlederek vahşet ve terör estirenler de zalim emperyalist Batılı demokrasilerdir.
Rusya ise, hem Çarlık döneminde, hem komünist dönemde, özellikle de soykırımcı Stalin döneminde on milyonlarca masum halkları (ki bunların büyük kısmı Müslüman halklardır) katlederek, soykırıma uğratarak yurtlarından çok uzaklara sürgün ederek, yüz binlercesinin yollarda ve vardıkları sürgün mahallinde ölümüne yol açarak yaptığı büyük zulümleri hatırlayıp utançla başını yere eğmelidir. Sadece Afganistan işgali sürecinde gerçekleştirdiği on binlerce masum Afganlının ölümüne yol açan ve en son da Suriye halkına karşı katil Esed’e her türlü silahı ve askeri desteği vererek yapılmasını sağladığı ve yanında yer aldığı katliamları sebebiyle lanetle anılmalıdır. Buna rağmen, Rusya ile birlikte, halen Filistin ve Suriye Müslüman halklarına yönelik en acımasız katliamları soykırım boyutlarında sürdüren İsrail ve Esed’in “terör devletleri” bile utanmadan Ermeni soykırımı yapıldığı iddiasıyla açıklamalar yapabilmektedirler.
Batılı ve doğulu seküler zihniyetin ve temsilcisi komünist ve kapitalist emperyalist devletlerin, bunca katliam ve soykırımın faili olmasının sebebi ortadan kaldırılmalıdır
Batlı seküler zihnin ürünü ideolojilerle bunca katliam ve soykırıma yol açılmasının sebebi ise, ruhbanı ilahlaştırarak yozlaşmış sapkın din anlayışı, grekoromen putperestliği ve hümanizmi üreten sapkın pozitivizmin senteziyle ortaya çıkan, heva ve zanna dayalı modern Batı zihniyetinin, insanı insanın kurdu haline getirip insanlıktan çıkaran laik kültürüdür. Fıtrat ve vahyin arasının kesilmesi ve hevanın ilahlaştırılması sonucunda kendine ve Rabbine yabancılaşan seküler insanın, “esfelesafiline/aşağıların aşağısına sürüklenerek” “arzda fesad çıkarıp kan dökeceği”(Tin Suresi), çıkarı için katliamlar yapacağı ve bu yaptıklarıyla“hayvanlardan bile aşağıya düşeceği” (Furkan 43-44) uyarısını Rabbimiz Kur’an’da yapmış bulunuyor.
Bu sebeple, artık bu tür acıların yaşanmaması için, bütün insanlık ve batının seküler toplumları, bütün bu kokuşmuşluğun, zulmün, sömürünün, ahlaksızlığın, adaletsizliğin, hukuksuzluğun müsebbibinin, modern paradigmanın ürettiği, ayrımcılığa, sömürüye, yozlaşmaya dayalı ve “insandışılaşma”yı hızlandıran materyalist seküler ideolojiler olduğunu idrak ederek, insani/fıtri olanı aramaya yönelmelidirler. Batı insanının, liberalizmi de, sosyalizmi vb de, sınırlı akıl kapasitesi ve tarihsel önyargılarla, taassuplarla kirlenmiş aklıyla heva ve zanna dayanarak ürettiği unutulmamalıdır. Bu sebeple bütün adalet ve özgürlük yanlılarını, üretenlerinin çıkarları ve bencillikleriyle malül seküler sapkın adalet, hak ve hukuk anlayışı sebebiyle adil olmaları da asla mümkün olmayan ve fıtratın yolundan uzaklaştıran tüm düşünce ve ideolojileri, Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi yozlaşmış inançları terk etmeye çağırıyoruz. Bütün insanların Rabbi olan Allah’ın, hepsinin hukukunu gözeten, mutlak adaletin kaynağı evrensel vahyi ölçülerde, buna yanaşmıyorlarsa hiç değilse insani/fıtri değerlerde buluşmaya ve insanlığı birbirini kırmaktan kurtaracak fıtri bir adalet ve özgürlük mücadelesini birlikte sürdürmeye çağırıyoruz.
İnsanlık, bütün bu acılara sebep olan, sürekli zulüm ve adaletsizlik üreten, insanı fıtratına ve Rabbine yabancılaştırarak şirke, zulme ve fesada sürükleyen seküler cahiliyeden arınmadığı takdirde bu katliamlar, soygunlar, zulümler asla bitmeyecektir. Batı seküler paradigmasının ürünü olan sosyalizm, kapitalizm, ulusalcılık, ulus devlet, laik demokratik oligarşiler adına geçmişte ve bugün yapılan büyük katliamlar ve özür dilemeler hiç bitmeyecek ve insanlık yeni acılar ve zulümler altında ezilmeye devam edecektir. Yapılacak şey, gerçek ve bütüncül adaleti sağlayacak tek yol olan vahye sarılmak, fıtrat ile vahyin buluşmasını sağlayarak, fıtri/insani ve İslami olanı ikame etmektir.