Yazılar

İslam’ın Hangi Devleti?

İslam devletinin kurulması birey olarak bizden istenmiyor mu?

Bu soruya verilecek cevabin doğru anlaşılabilmesi için İslam ve devlet kavramlarının ne anlama geldiğini bilmemiz gerekiyor. İslam, teslim olunan, kendisinde selamet bulunulan anlamlarından hareketle en doğru yasama biçiminin adıdır. Devlet ise insanların birey olarak yapamayacakları bir takım İşleri adalet ve hakkaniyet ölçüsünde yine bireylerin istekleri doğrultusunda yapan organizmadır. Her inanç biçiminin bir devlet anlayışı ve pratiği vardır. İslam’da ise vahiy, Rasul’ün örnekliği ve raşit halifelerin uygulamalarından hareketle devlet, toplumu dışarıdan gelecek tehditlere karşı korumak, yine toplumun kendi içindeki huzur ortamını tesis etmek, adaletin uygulayıcısı olmak gibi işlerde kesinlikle vahyin ölçülerinden sapmadan ve bireyler adına yönetim sağlayan yapıdır.

Şimdi, anladığımız kadarıyla devletin olabilmesi için önce kendi içinde belli oranda homojen olan, Allah’ın hakimiyetini tesis etmek isteyen bir topluma ihtiyaç vardır. Bu homojen toplumun oluşabilmesi için de, topluma yön verecek, onlara tevhidi esasları her daim yaşattıracak bir öncü ekibe, çekirdek kadroya, Kuran’ın tabiriyle “sabigun”a ihtiyaç vardır. Ve bu kadroyu oluşturan her bir bireyin de önce kendi bünyesinde İslam’ı hakim kıldığı tabiri caizse, “tek kişilik İslam Devleti”ni ya da yine Kuran’ın tabiriyle, “tek başına bir ümmet” olmak gerekir. Yani bizden istenen öncelikle birey olarak kendi bünyemize tevhidi hakim kılmamızdır. Bunun sonucu olarak ailede hakim kılınmış, onun sonucu olarak da mahallede hakim kılınmış, onun sonucu olarak da şehrinde, eyaletinde hakim kılınmış olacaktır. Bir şehirde ya da eyalette ya da ülkede tevhidi hakim kılan kurallı, sistematik yapının adı da “İslam Devleti”dir. Dikkat ederseniz bu bir sonuçtur… Nihai amaç değildir.

 

“Kuluçka devri” dediğiniz tabirin ne anlama geldiğini açabilir misiniz?

Kuluçka süresini tamamlamamış bir yumurtayı kırarsanız, ya sakat ya da henüz oluşamamış bir civciv çıkar. Allah’ın bir yasası var. Bazı hedeflere ulaşabilmek için emek sarf etmeli ve belli merhaleleri geçerek hem tecrübe hem de olgunluk kazanmalıyız. İlk Kur’an nesli Mekke’de hicrete kadar arka arkaya imtihanlardan geçti. Hz. Yusuf, Mısır’a ve diğer ülkelere yönetici olmadan önce arka arkaya birçok sınavdan geçti. Helak olan kavimlerin de sayısı çok fazla olmayan müminleri de helak sonrası İslami yapıyı oluşturana kadar birçok imtihandan geçtiler. Yani, bir toplum oluşturup onun bozulmadan ayakta kalabilmesi için o imtihanlardan geçmesi gerekiyordu. Bütün bunlar ilahi eğitim metodunun merhaleleridir.

Öz olarak, kuluçkanın tamamlanmaması demek, hicretten önce silahlı mücadele istemek olabilir ya da yönetimi ele alabilmek için demokratik yollarla, uzlaşmacı yollarla hakimiyet arayışına girmek olabilir. Ya da toplumu dönüştürmeyi hedeflerken yanlış metotlar uygulamak olabilir. Hepsi de henüz zamanı gelmeden yumurtayı kırmaktır. Amaç kuluçkaya yatmak ve sabırla beklemek ve bir müjdeli doğumu gerçekleştirmek için çaba sarf etmektir. Civcivin doğabilmesi için yumurta zaten kendiliğinden kırılacaktır. Ve bu da bir sonuçtur.

Bugün insanların niçin “İslam Devleti” kurmak istediklerini iyi sorgulamak lazım aslında…

 

Ve bir de dinden taviz verilir mi? Misal, tağutlar ve tağuti düzenlere pek karışmamak, onlarla iyi geçinmek gibi…

Çok hacimli bir soru oldu bu ama konumuz dahlinde cevap vermek gerekirse, biz ister kendi bünyemizde, ister çalışma yaptığımız cemaatimizde, ister toplumumuzda tevhidi hakim kılmak istiyorsak, tevhidi bozacak hiçbir davranışta, tavizde bulunamayız.! Taviz henüz kuluçkasını tamamlamamış olanlarda görülen bir yanlıştır. Eğer ki bir mümin daha henüz kendi bünyesinde tevhidi hakim kılmak isterken ve henüz yolun başındayken tağutlara ve düzenlerine karşı mücadelesinde taviz veriyorsa sonra ki aşamalarında hedeflediği emellere erişemez.

“Ey örtüsüne bürünen, kalk ve inzar et… Rabbini tekbir et(tek büyük olduğunu ilan et)… Üzerindeki pislikleri temizle…”

Henüz risaletin ilk yılının ilk günlerinin ayetleri… Sen Rabbinin, tağutlar ya da düzenleri olmadığını, bilakis Allah olduğunu anlattığında ve hatta tağutlara ve düzenlerine gösterilen her ihtimamın aslında birer “pislik” olduğunu söylediğin anda artık senin için kendini onlardan ayırma, bir temizlenme ve sıkıntılarla dolu bir imtihanlar silsilesine hazırlamalısın. Taviz veren kendi şahsiyetinden kaybeder ve olgunlaşma süresini uzatır. Rasulullah ve arkadaşları hiç taviz vermediler. Hem de bir tane bile… Önlerine servetler, statüler, kadınlar serilmesine rağmen sene de bir günlük taviz bile vermediler.

Tabi bu arada “din”in sınırlarını da bilmek gerekiyor. Hem daraltmadan hem de gevşetmeden ilahi muradı anlamaya çalışarak, hikmetle ve ilimle hareket etmek gerekiyor.

Allah tüm Müslümanları dosdoğru yolundan ayırmasın…

Amin ecmain… Allah hepimize basiretle görmeyi nasib etsin…

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir




Enter Captcha Here :

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Başa dön tuşu