Makale: FURKAN İLE HAYATA BAKABİLMEK
Yaşamış olduğunuz hayata Furkan ile baktığınızda çok isabetli kararlar verebildiğinizi göreceksiniz.
Furkan: Hak ile batılın ayrılmasıdır; ayrıca Kur’an’ın bir diğer ismidir. Hak gelince batılın barınma olanağı yoktur. Batıl hâkim olunca orda hak bulunmaz.
Günümüzde, batılın hâkim olduğu bir çağda yaşıyoruz. Batılın içine hak karışınca artık o şey hak olmaz yine batıl olur ki; böylesi toplumda kafir ve münafık karakterli insanlar bir hayli çok olur. Hak gelince Müslim ve Müslümanlar çok olur, kalite artar, terör olmaz, insan mağdur olmaz, adalet olur, fitne ve fesat olmaz, Müslim olan dünya ve ahireti garanti altına alır ve insan mutlu olur.
Batılın hüküm sürdüğü bu çağda, hayatı beşer kitabıyla okumak hiçbir zaman isabetli olmayacaktır. Bu çağda sürekli değişen kanun ve nizama rastlayacaksınız ve insan hiç mutlu olmayacaktır. Mutlu olanlar ise, batıl yolunda olan mele ve mütref takımı olacak.
Adalet ve adil dağıtım ve paylaşım hiç olmaz. Sürekli yalan ve hilekar bir yaşamın içinde olurlar. Adil şahsiyetler ve mustazaflar sürekli zülüm görürler. Müslümanların yaşam alanını da daraltırlar.
Aslında insanlığa verecekleri hiçbir şeyleri yoktur bu kimselerin. Sürekli kaos ve endişe pompalarlar. İnsanlığı sömürürler. Sömürü düzenleri olan kapitalist, faizli ekonomi düzenlerinin bozulmasını hiç istemezler ve bazen havuç ve sopa politikasını izlerler.
İnsanlığı uyutmayı iyi becerirler; alanlarına sığmazlar, başka ülkeleri de yağma ve talan ederler. Bununla kalmaz o ülkelerin başına da kendilerinden olanı idareci olarak başa getirirler. En çok korktukları ise Hak’tır ve hakkın temsilcileridir.
Şu an, hakkın temsilcileri Furkan’ı (mehcur) terkedilmiş bıraktığı için batıl her türlü entrikayı oynuyor. Ne zaman ki hakkın temsilcileri KUR’AN üzerinden hayatı okuduğunda insanlık refah bulacak ve batıl düzenleri ise yok olmaya mahkûm olacaktır.
“Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur. Biz, Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsra 81-82)
Peki Furkan’dan hayata nasıl bakacağız? Gündemi nasıl yorumlayacağız? İnsanlığın sıkıntısını nasıl gidereceğiz? Eğitim alanının düzenlemesi nasıl olacak? Yeni atılımların var mı? Günümüz teknoloji için herhangi bir projem var mı? Adalet nasıl tesis edilecek? Üretim için yeni projelerin var mı? Emperyalist zalimlerle nasıl mücadele edilecek vs. İlgili birçok sorular sorulabilir.
“İşte Furkan’a hâkim olan her yiğit “Bu sorunların üstesinden rahatlıkla gelebilir. Tabi ki işin ehli olmak şartıyla veya işe ehil olanları göreve getirmekle olacaktır.
Elbette bu işin bir altyapısı olması gerekir. Merhamet, şefkat, adalet, disiplin öncelik sıralaması çok önemlidir. İlk önce merhametli olmalısın tüm insanlığa, eşyaya ve tüm canlılara. Sonra şefkat ile kucaklamalısın. Dilin yumuşak olacak ama dinin değil!
Bunlardan sonra en yakının dahi olsa adaletli olacaksın. Her kese ve her şeye adil şahitlerden olacaksın. Bunlar oluşunca bir disiplin oluşturacaksın.
Kâinat bile aynı metodu izlemiyor mu? Güneş ve ay, yıldızlar, bulutlar, oksijen, rüzgarlar insanlığa hizmet etmiyorlar mı?
Bir disiplin ile hareket etmiyorlar mı? Kafasına göre hareket etmiyorlar. Güneş akşam doğarım demiyor, ay istirahat etmem lazım demiyor, yağmur artık hep denize yağacağım demiyor, insanlar sapıttı inek artık süt ve et vermeyeceğim demiyor, arı artık insanlara zehir üreteceğim demiyor. Bir ahenk içerisinde İlahi Kudrete boyun eğmiş insanlığa hizmet ediyorlar.
Kâinat bu güzel koro ile hareket ederken, Furkan ile hayata bakan hiç hayatı okuyamaması mümkün mü? Elbette ki okur, yeter ki insan samimi ve dürüst olsun. Furkan ile hayata bakan sadece ibadetleri yapmakla kalmaz; dünyanın düzenli olmasına katkıda bulunur, inşa eder, ıslah eder, velhasıl yeryüzünün halifesi olur.
Bu yol üzerine; yani İslamî bir örneklik gösteremedik veya bu alanda Müslümanlar nebevi metodu takip etmeden mevcut batıl sistemden İslam’ı getirmeye kalktılar. İslamî düzeni getiremeyince mevcut batıl sisteme eklemlendiler ve oradan nemalandılar. Sapma ise kaçınılmaz oldu. Bu, Nebevî metot değildi ve hiçbir ülkede başarı sağlanamadı. Elbette Nebevî metotla mücadeleyi sürdürmek, sabır isteyen bir harekettir.
Şu an ülkeyi yöneten mevcut muhafazakâr parti, 20 yıldır iktidar olduğu halde muktedir olamadı. Bu partinin içindeki Müslümanlar! İslam’a ve Müslümanların faaliyetleri ve başarısı için çalışsalardı daha iyi olmaz mıydı? Bu dönem içinde yetişen gençlik; ya deist, ya ateist oldu ve İslam’dan fersah fersah uzaklaştılar. Bu dönem içinde aile içi huzursuzluklar, boşanmalar cinayetler, zina, taciz gibi ahlaksızlıklar bir hayli arttı.
Eğer Furkan’dan yüz çevirirsen mevcut batıl sistem içinde erir ve yok olursun. Allah’ın rahmetinden de uzak kalır ve kaybedenlerden olursun.
Resûlüllah (sav) Mekke site devletinde, sabırla, 13 yıl mücadele etti ve (Dar’un Nedve) batıl şirk sistemine tabi olmadı, Müslümanları güzelce inşa etti. Hak ve batıl ayrımını en güzel biçimde icra etti. Mekke site devletinde, saflar çok netti. Müslüman ve müşrik vardı, münafık ise Medine İslam devletinde ortaya çıkacaktı.
O gün Müslümanlar, tevhid algısını çok iyi anlamışlardı. Bu davanın filizleri çok sağlam şekilde büyüdü ve Medine İslam devletine, Allah’ın izniyle sahip hâkim oldu. Elbette çok bedel ödediler.
Bedel ödemeden özgürlüklere sahip olamazsınız. Son 200 yıldır, Müslümanlar birçok metot denendiler ama başarılı olunamadılar ve çok kan kaybettik. Batıl sistemler, görecede olsa başarılı oldular. O batıl ve sömürü sistemin uğrunda çok çalıştılar. Maalesef Müslümanlar ise tembelizm hastalığına tutuldular. Batıl sistemin figüranı oldular.
Burada şunu da ifade etmek gerekir ki KUR’AN elimizde olduğu halde belki kendisini tahrif edemedik lakin manasını bozduk birçok fırkaya ayrıldık. İşi de şeyhlere, hocalara havale ettik. Şeyhim de yanılır, hata eder demedik vardır bir hikmeti dedik ve Furkan’a bakma gereği bile duymadık. Çünkü biz Kur’an’ı anlayamazdık, ancak büyüklerimiz anlardı dedik ve batılın ya kölesi yada oyuncağı olduk.
Bizde olan güzellikleri ortaya çıkarmadık saptıkça, saptık. Artık birilerin tahakkümü altındaydık. Allah’ın değişmez yasası sünnetullah ise işliyordu.
“Onun önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah’tan başka yardımcıları da yoktur.” (Rad Süresi, 11)
Bu İslam toplumu, Furkan’ı, mehcur; yani terkedilmiş bırakınca bunlar başımıza geldi. Kim ne üzerine çalışıyorsa Allah ona onu verir. Herkes çalıştığının karşılığını alacak ne çok, nede az.
Haliyle hayatı da gereği gibi okuyamadık. Gündemi biz belirleyemedik ve batılın çoğu yalan gündemleriyle avunup durduk. Şu an İslam ümmeti uykuda olduğu için batıl her türlü zulmü biz Müslümanlara reva görüyor.
Kısacası; taşları bağlamışlar köpekleri ise salıvermişler.
Biz bizdeki cevheri fark edememişiz ve batılı taklit etmişiz. Bu ümmet silkinir ve üzerimizdeki sahte batılın boyasını üzerimizden söküp atarsak; Allah’ın sağlam boyasıyla (Sıbğatullah) boyanırsak, bu küfür sistemleri ayakta kalamaz.
İnsanlığın tek kurtuluşu İSLAM’dır. Ehil ellerde yükselen İslamî hayat insanlığı refah seviyesine getirir.
İslâm ise kendi uğrunca mücadele edecek gerçek dâvâ erlerini bekliyor; Ey Müslümanlar!